Başarısız Çocuk Mu, Başarısız Aile Mi?

OKAN USLU

Çocuklarınız sizlerin değildir... Eğer sizlerle birlikteyseler, bu sizindir anlamına gelmez. Onlara sevginizi verin, fikirlerinizi değil... Çünkü onların kendi fikirleri vardır. Bedenlerini barındırın, ruhlarını değil... Çünkü ruhları bize ve hayallerimize yasaklanan yarınlardadır. Sizler onlara benzemeye çalışın, onları kendinize benzetmeye değil.” 

Çin Atasözü

BAŞARISIZ ÇOCUK MU, BAŞARISIZ AİLE Mİ?

Uzun zamandır yazmıyorum. Yorulmuşum. Televizyon izliyorum bu aralar… Derken bir programa denk geldim. Çocuklara hobilerini soruyorlar. İki çocuğun cevabı dikkatimi çekti. Çocukların hobilerini merak ederken, birden “test çözmek” diye cevap verdi çocuklar. 11-12 yaşlarındaki çocukların tek hobisi test çözmek… Sonra birden durdum. İdrak etmeye çalıştım. Aslında yazılacak çok şey var, varmış. Yorulmanın zamanı değil, bir şey yapmalı!

Tarih 13 Ocak 2016. İzmir Torbalı'da 15 yaşındaki lise öğrencisi Umut Okay G, ara karne öncesi takdir belgesini 2 puanla kaçırdığı için 4. kattan atlayarak intihar etti. Tarih 16 Ocak 2016. TEOG Sınav Sonuçları Açıklandı. Bunalıma girdiği ifade edilen 13 yaşındaki Ayşe Berrin Y'ın cansız bedeni, evinin banyosunda asılı halde bulundu.

Peki neden? Neden çocuklarımızın hobileri kitap okumak, sokaklarda oyun oynamak yerine test çözmek oldu. 13-15 yaşındaki çocuklarımız neden birkaç puan, bir sınav, bir not uğruna intihar ediyor? Gelin biraz bunu irdeleyelim.

Burada karşımıza ilk olarak benlik, benlik algısı kavramları ortaya çıkmaktadır. Benlik bilinci(algısı, tasarımı), bireyin kendisiyle ilgili düşüncelerini, algılamalarını ve kanaatlerini içerir, kendisini nasıl gördüğünü özetler. İyi-kötü olabilir ya da her zaman gerçeği yansıtmayabilir.

Başlangıçta çocuk, kendi varlığının bilincinde değildir. Doğumu izleyen ilk aylarda, kendisiyle ilgili olanla olmayanı ayıramaz. Çocukta benlik tasarımının oluşmaya başlaması üç yaş olarak gösterilmektedir. Benlik tasarımının gelişiminde içe yansıtma ve özdeşleşme düzenleri önemli rol oynar. Okul öncesi çağda, aile bireyleri, çocukta benlik gelişimi için en güçlü sosyal çevredir. Çocuk ailede, önemli gördüğü bireyin davranışlarından etkilenir. Bu önemli kişinin davranışlarını taklit etmeye ve öğrenmeye çalışır. Eğer çocuk, bu önemli kişinin davranışlarını taklit edip öğrenirken, o kişiden övgü sözleri duyar veya onun jestlerinden, beğenildiğini algılarsa, bir şey yapabilme ve başarabilme konusundaki benlik tasarımının olumlu yönde gelişimi pekiştirilmiş olur. Eğer çocuk, bu önemli kişiden tasvip görmez veya yaptığı davranışın bu kişi tarafından negatif olarak değerlendirildiği kanısına varırsa, kendisi hakkında olumsuz bir değerlendirmeye varır.

 

Aile fertlerinin, özellikle anne ve babanın çocukla ilişki biçimleri, çocuğun benliğinin olumlu veya olumsuz yönde gelişimini önemli derecede etkiler.

 

Kısacası, çocuk dünyaya geldiğinde boş bir kutu iken çevresinden aldıkları ile kendi kutusunu kendi doldurur. Ve kendine özgü bir benlik algısı geliştirir, kim olduğu sorusuna cevap verir. Aile tutumları, aile içi iletişim ve ilişki biçimi, anne-babanın kendi ilişkileri ve diğer çevresel faktörler çocuğun kişiliğinin, benliğinin oluşumunda son derece etkilidir. Bir çocuk başarısız olmuşsa bu sadece onun sorumluluğunda değildir, aksine belki de en ufak pay onundur.  

Aile üyeleri ile eş seviyede başarı gösterebilme ve onlardan geri kalmamak endişesi ya da aile üyelerinin kendilerinin gerçekleştiremediği yaşam hedeflerini çocuklarına yüklemeleri çocuğun başarısızlık korkularını arttırır ve gerçek başarısızlığa yol açabilir. Ailenin yaşam standartlarına erişememiş ya da erişmek için yoğun çaba harcayan çocuk hayal kırıklıkları ve yoğun kaygı yaşayabilir. Benlik algısı olumsuz gelişebilir. Araştırmalara göre bugün liseye giden sıradan bir öğrenci, 1950’lerde psikiyatrik tedavi gören ortalama bir hasta ile aynı kaygı seviyesine sahip! Aslında durum bu kadar açık.

 

Çocuklar, çeşitli ortamlarda ana-baba desteğini, sevgisini yoğun bir biçimde aramakta, kendilerini yalnız ve yardımsız hissettiği, korkutulduğu, eleştirildiği ya da sınırlandırıldığında uygun bir tepki vermesi beklenip, bu tepkilerin yanı sıra karamsar duygular da gözlendiğinde, depresyondan söz edilebilecektir. Çocuklar ve ergenler yaşamdaki stresle ve sorunlarla başa çıkamamakta, çözümü yaşamlarına son vermekte bulmaktadırlar. Çocuk sınav ve ders başarısına ailenin, çevrenin yüklediği yoğun anlam sebebiyle çevrenin değer ölçütlerine göre en ufak bir başarısızlıkta kendini kötü hissedecek, depresyona girebilecek ve uç durum gibi gözükse de bir kaçış olarak, dayanamadığı bu durumları düzeltebilme adına intihara yönelebilecektir. Nitekim uç gibi gözüken bu durum ne yazık ki toplumumuzda görülmektedir.

 

Peki, aileler olarak, toplumun üyesi olarak bizler neler yapmalıyız?

 

Çocuklarımızı sınav kazanma amacı doğrultusunda şartlandırmamalıyız. Notları ölüm kalım meselesi haline getirmemeliyiz. “Bu sınavı kazanmalısın, başarılı olmalısın!” koşullamaları çocuğu olumsuz etkileyecektir. Çocukları hiçbir koşula bağlı olmadan sevmeniz oldukça önemlidir. Sevginiz onun başarısına, başarısızlığına, herhangi bir şeyi yapıp yapmamasına bağlı olmamalıdır. Çocukların sağlam bir özkimlik oluşturmasına izin verin! Dengeli, sıcak, anlamlı bir saygı gösterilen, sorumluluk verilen, yeterince bağımsızlık tanınan aile ortamı çocuğun gelişiminde, kendi olabilmesinde oldukça önemlidir.

    Asla çocuklar başkaları ile kıyaslanmamalıdır. Eğer bir kıyaslama yapılacaksa çocuk kendisi ile kıyaslanmalıdır. Çocuğun kişiliğini, karakterini değil davranışlarını pekiştirmeniz, eleştirmeniz oldukça önemlidir. Tepkiler bu yönde verilmelidir. Çocuklara her koşulda destek olmak önce anne babanın sonra toplumda bir birey olarak bulunan bizlerin görevidir.

 

Değerlendirme sonuçları yani notlar aslında davranışlarımızı düzeltmek, hatalarımızı eksiklerimizi görebilmek için bir geribildirim mekanizmasıdır. Bu çocuğun daha iyi gelişimi için neler yapmamız konusunda bir uyarıcı etki yapar. Bu sonuca bağlı olarak çocukla beraber başarısızlığın sebeplerinin araştırılması oldukça önemlidir.

   Sonuçlar iyi ya da kötü nasıl olursa olsun ödül ve pekiştireçte dengeli olmak gerekir. Başarısızlık karşısında çocuğa ceza vermek onu yoğun eleştirmek ne kadar yanlış ise başarı karşısında da çocukları pahalı ve aşırıya kaçan ödüllerle ödüllendirmek bir o kadar yanlıştır. Çocuğunuza sizin için değerli olduğunu hissettirmeniz önemlidir. Çocuğunuzun yanında olun. Her ne kadar yapın, edin desem de sizlere,  her çocuğun özel ve ayrı bir dünyası olduğunu unutmayın. Çocuğunuzu iyi tanıyın, kendi olmasına izin verin.

 

Son olarak Doç. Dr. Savaş BÜYÜKKARAGÖZ’ün deyimiyle  “Aslında mevcut sistemin bozukluğu, her çocuğun her dersi okumak zorunda bırakılması ilgi ve yeteneklerine uygun olamayan, sevilmeyen derslerdeki başarısızlıkların bütün sorumluluğunu çocuğa yükleyen veliler eğitim sistemini tanımamaktadır. Aslında velilerin çocuklarını suçlamak yerine bilinçli olarak eğitim sisteminin yapısal durumunu tanımları ve bu yöndeki aksaklıkların düzeltilmesi için çeşitli girişimlerle gereken demokratik tepkiyi göstermeleri daha gerçekçi bir yaklaşım olacaktır.”

 

Çocukların karne aldıkları bu dönemde her ne olursa olsun onların yanında olmanız, en temel şey olan “sevgiyi” onlara hissettirmeniz dileğiyle…

 

                                                                                     Okan USLU

Ondokuz Mayıs Üniversitesi

Kaynakça:

Büyükkaragöz, S. (1990). Okula Uyumsuzluk ve Başarısızlıkta Ailenin Rolü. EĞİTİM VE BİLİM, 14(78).

Arseven, A. (2015). Çocukta Benlik Gelişimine Ailenin Etkisi ve Çocuğun Okuldaki Başarısı. EĞİTİM VE BİLİM, 10(60).

Suvarlı, M, K. (1995). Çocuklarda Ve Adolesan Çağında İntihar: Araştırmalar, Önlemler Ve Çözüm Önerileri. KRİZ, 3(1-2). 75-87