“Bir kişi hakkında karar vermeden 3 güneş batımı bekle…” Kızılderili Atasözü
BENİ KATEGORİZE ETME! Yazının başlığına bakıp bu ne diyor yine diyebilirsin sevgili okuyucu. Önyargıları tanımak istiyor musun ya da önyargıların mı var? Gel o zaman, ne duruyorsun okumaya devam et. Sen psikolojik danışman adayı okuyucu senin şu andan itibaren geri dönme şansın bile yok. Neden mi? Çünkü bu meslek önyargıları barındırmamalı. Hadi o zaman, önyargılarla dolu çokta uzun olmayan bir yolculuğa hazır mısın? Merak etme sakın, her duruma karşı önlemlerimiz alındı.
Yazıma sana birini tanıtarak başlamak istiyorum: Susan Boyle. Kendisi 47 yaşında, küçük bir kasabada yaşayan bir hanımefendi. Bu hanımefendi İngiltere’de yayınlanan, ülkemizdeki “Yetenek Sizsiniz” programına benzer bir programa katılır. Jüri ile konuşur hayalinden, profesyonel bir şarkıcı olma isteğinden bahseder ve bu fırsatın ilk kez bu program ile eline geçtiğini belirtir. İdealindeki şarkıcı gibi iyi olmak ister.47 yaşında, küçük kasabadan gelen yaşlı bir hanımefendi. Peki ne mi olmuş? Susan Boyle tüm bu konuşma boyunca salonun ve jürinin adeta aşağılayıcı, küçümser bakışlarına, salonun gülüşlerine maruz kalmış. O salonda sen seyirci olsan ne yapardın sevgili okuyucu? Peki, Susan Boyle’ın ne yapmış? Merak ediyorsanız kendinizi yazının sonuna saklayın. Gelin biz biraz önyargıyı tanıyalım.
Önyargı sözlükte,“Bir kimse veya bir şeyle ilgili olarak belirli şart, olay ve görüntülere dayanarak önceden edinilmiş olumlu veya olumsuz yargı, peşin yargı.” olarak tanımlanmaktadır. Tanımdan da anlaşılacağı üzere herhangi bir durumla karşılaştığımızda o duruma ilişkin yargımızı bizim yaşantımıza göre veriyoruz. Nasıl mı oluyor? Devam ediyoruz sevgili okuyucu. Önyargı nasıl ilerliyor bakalım. Aman kemerlerinizi iyi bağlayın.
Prof.Dr. Kemal Sayar’ın bilgilerine de dayanarak önyargı sürecinden bahsedelim. Ona göre bizler herhangi bir durumla karşılaştığımızda ilk olarak gruplar oluşturuyoruz. Bu grupları ben ve onlar olarak ifade ediyoruz. Bize göre dünya ya siyahtır ya beyazdır bu durumda. Bu şekilde karşımızdaki insanları etiketliyoruz. İkinci olarak onlar olarak ifade ettiğimiz karşı grubu birbirine benzeyen insanlar olarak görüyoruz. Yabancı mı geldi sevgili okuyucu? “Tüm Fenerbahçeliler böyle, A partisindensin, sen şusun zaten” gibi ifadeleri daha az önce duymadın mı ki? Üçüncü aşamaya geldiğimizde bu sefer “onlar” diye ifade ettiğimiz karşı grubu bizden daha aşağıda görüyoruz ve onları kendimizce bir tabur askeri teftiş sırasına sokma hedefini güder gibi hizaya getirmeye çalışıyoruz. Adeta insanlara üzerimizdeki ceketi zorla giydirip bu cekete sığmalarını bekliyoruz. Bu görünür olmayan bir şiddeti belirtir esasen. Ve son olarak sevgili okuyucu, eğer benim üstün değerlerimi kabul etmiyorsa benim düşmanım olabilir yargısına varıyoruz. Bu son aşama oldukça tehlikeli ve zorla boyun eğdirme amacını taşımakta. Zira ırkçılık, nefret söylemleri, terör bu aşamaya gelmiş bireylerin eylemlerinin sonucudur.
Peki, bu kadar kötü olmasına rağmen neden önyargılı davranıyoruz sevgili okuyucu? Gel beraber birazda sebeplerini öğrenelim. Bazı kuramcılara göre bunun sebebi insan beyninin kategorik düşünme özelliğidir. Zira doğduğumuz andan itibaren öğrenme süreci içerisinde aldığımız her türlü bilgiyi ya daha önceden edindiğimiz bir şemanın içerisine koyar ya da yeni bir şema üreterek bu bilgiyi onun içine yerleştiririz. İnsan beyni karşılaştığı yeni bir durumla(stresli olduğumuz anlarda bu etki daha fazla) karşılaştığında hızlı karar vermek için sahip olduğumuz şemaları kullanır. Çünkü bizler belirsizlik durumunda gerilir, huzursuzluk hisseder ve en kötü şey bile belirsizlikten daha iyidir diyerek direk yargıda bulunmak isteriz. Düşünsel olarak şemalarımızda varolan kalıp yargılarımız bu durumda bizi duygu ve davranışa götürerek önyargıları oluşturur. Tabi bu kalıp yargılar ile her zaman önyargılı tutum sergilemeyiz, bu tutumu bastırabiliriz de.
Kimi kuramcılara göre önyargı bir eğitimsizlik, cehalet sonucu oluşurken, bazı kuramcılara göre ise önyargıların temelinde daha çok cehalet değil, bilerek görmezden gelme yatmaktadır. Bu önyargılar bireyin duygusal iç dünyasına sıkı sıkı bağlanmıştır. Bireylerin duygusal iç dünyaları ise doğumdan itibaren içinde bulundukları sosyal çevre ve gelişim basamakları sonucu oluşmaktadır. Spitz’e göre yaşamın 6.-8.aylarında görülen yabancı korkusu denetimlediğimiz ilk önyargımızdır. Zira bebek bu dönemlerde bakıcısına( çoğu durumda annesidir) bağlandığından ondan kopma korkusu yaşar. Bu yabancı korkusu kimlik kazanım sürecinde çözülemezse ileride yabancılara karşı yoğun önyargı ve nefret duygularının oluşmasına sebep olacaktır. Bu görüşe ek olarak bebeklik döneminde annemizi nasıl bir güvenli üs olarak görüp her sorunda ona sığınıyorsak yetişkinlikte de sosyal tehdit içeren durumlarda güvenli üs olarak gördüğümüz; bilinen, belirsizlik içermeyen, güvendiğimiz duygu ve düşüncelere sarılırız. Bu durum da bizi peşin hükme götüreceğinden önyargılı davranırız. Bu sebeple kimlik gelişiminin sağlam temellere oturması bizim daha nesnel davranmamızı sağlayacaktır.
Diğer bir sebep ise bir grup içinde bulunmamız sebebiyle bizim kazandığımız grup kimliği. Bireyler gruba yönelik bir saldırı hissettiklerinde grubun değerlerine uyma gereği hissederek önyargılı davranışa itilirler. Sıkılmadın umarım sevgili okuyucu az kaldı. Ve bir diğer görüş kuşaktan kuşağa aktarım ile ifade edilmektedir. Bu görüşe göre dedemizden babamıza, babamızdan bize, bizden çocuklarımıza gibi aile içinde bazı görüş, düşünce sistemleri ve yargılar aktarılmaktadır. Bunlar “hayat dersleri” olarak ifade edilmektedir.
Durum bu sevgili okuyucu. Bilinçli olarak ya da bilinçli olmayarak çocukluk yaşantılarımız, içinde bulunduğumuz gruplar, sosyal çevre gibi faktörler ile önyargılı düşünce yapısına sahip oluyoruz. Kimi zaman bir savunma mekanizması olarak kendimizi bu yolla korumaya çalışsakta dozunu iyi ayarlayamıyoruz. Buraya kadar size biraz sıkıcı gelmiş olabilir bu söylenenler. Ama yarayı kapatmak istiyorsak önce neden oluştuğunu ve yara bandını nereye yapıştıracağımızı bilmemiz gerekmez mi?
Yolculuğumuz bitmedi sevgili okuyucu buyur devamı: Beni Kategorize Etme -2-