BENİM “YETERSİZLİĞİM”, SENİN “ENGEL” OLMAN!
Sevgili okur sever arkadaşım,
Bugün sizlerle aslında her birimizin yaşadığı, yaşayacağı ya da hiç yaşamayacağı ancak farkında olmamız gereken bir konu üzerinde durmak istiyorum. Hayatımızın şu anda gayet düzenli ve doğal bir şekilde hatta mükemmel bir şekilde gitmesi her zaman böyle gideceği anlamına gelmiyor. Bizler bazı şeylerin farkında olmak için o şeyleri kaybetmeden de değerlerini bilmeliyiz.
Etrafınızda, ailenizde, okulunuzda ya da arkadaş çevrenizde zihinsel, işitsel, görsel, bedensel yetersizliği olan bireyler var mı? Son yıllarda özellikle teknoloji ve yaygınlaşan küresel kirlilik ile birlikte artmaya başladı. Ülkemizde de bu sayı bütün nüfusa oranlandığımızda %10 ile %15 arasında değişim göstermekte ve giderek artmaktadır. Peki bu durumda olan bireylere nasıl etiketleme yapıyoruz?
Öncelikle bazı kavramlardan söz etmek gerekir. Toplumda bu bireylere genel anlamda hiç tasvip etmediğimiz “özürlü” kelimesinin kullanılması durumu vardır. Bu kelime ile birlikte tamamen bu durumdaki bireyleri toplumdan sıyırıp başka kefeye koyuyoruz. Yapmamız gereken ilk yanlışlardan biri belki de. Diğer bir durum ise problemi ne olursa olsun bütün bu bireylere engelli diyoruz. Burada devreye girmem gerek aslında. Nedir bu “engel” kavramı?
Engel kavramından önce ilk başta “zedelenme” ile başlamamız gerekiyor. Zedelenme; organizmanın çeşitli sebeplerle bedensel, psikolojik, zihinsel durumlarında meydana gelen geçici ya da kalıcı hasardır. Daha açık ifade etmek gerekirse bireyin kaza sonucu bacağını kaybetmesi zedelenme olarak adlandırılmaktadır.
Zedelenme sonucu ise bireyin daha önceki yerine getirdiği işlevi yapamaması durumu “yetersizlik” olarak adlandırılmaktadır. Biraz önceki örnekten yola çıkacak olursak kişinin kaza sonucu bacağını kaybetmesiyle yürüyememesi yetersizliktir. Bir başka örnek verecek olursak bireyin görme yeteneğinin kaybolması durumunda bireyin eskisi gibi görememesi yetersizlik olarak adlandırılmaktadır.
Verdiğimiz örnekle devam edecek olursak. Bireyin kaza sonucu bacağını kaybetmemesine zedelenme ya da diğer adıyla sapma demiştik. Bu sebeple bireyin bacağından beklenen işlevin yerine getirilememesi yani yürüyememesi durumuna yetersizlik demiştik. Bütün bunların yanında ise yürüyemediği için dışarıya çıkamama, kendi kendine yapabildiği işleri yapamama gibi durumlara “engel” adı verilir. Diğer bir deyişle bireyin yetersizliğinin diğer insanlarla etkileşiminde bireye çıkarttığı zorluk olarak adlandırılır.
Yetersizliği olan bireyler için nasıl topluma dahil edebiliriz? Bu bireyler için yapılan kaynaştırma çalışmaları nelerdir?
Bu konuda özellikle herkese çok fazla görev düşmektedir. Yetersizliği olan bireylere karşı olan tutumumuzu değiştirmeliyiz. Onların toplum içinde rahat olması için biz öncülük etmeliyiz. Özellikle çocukluk yaşta gelişen bir yetersizlik olayında çocukların akranlarıyla ilişki kurmasını sağlamalıyız. Bunun dışında diğer insanlardan farklı olmadığını bu insanlara hissettirmeliyiz. Okullarda ise öğretmenlerin bu durumlar hakkında bilgi sahibi olmalıdır. Psikolojik danışmanlar ise yetersizliği olan bireyler hakkında kapsamlı araştırma yapmalı, gerektiğinde BEP müdahale programlarına dahil olmalı ve sınıf öğretmenleri ile sürekli irtibat halinde olmalıdır.
Yapılmasının dışında aslında yapmamamız gereken davranışlar da mevcut. Bunların başında etiketleme gelmektedir. Etiketleme bireyin toplum tarafından dışlanmasına neden olur. Sosyal çevrede bireyin yaşadığı bu durum hızlı bir şekilde bireyin içe kapanmasına ve gelişim göstermemesine de sebep olur.
Bütün bu kavramların yanında aslında bireylerin en büyük engeli bizler değil miyiz? Toplumda yetersizliği olan bir birey gördüğümüzde yanından uzaklaşmak yerine ya da onları diğer insanlardan ayırmak yerine neden bu insanlara gözümüzü dikip sanki bizlerden farklılarmış gibi bakıyoruz ki? Bu insanların her birimiz gibi olduğunu fark etmemiz o kadar zor mu?
Geçenlerde bir sosyal paylaşım sitesinde video izlemiştim. Yetersizliği olan bireylerin geçeceği yola arabasını park eden bir insanın arabasına, mavi post-it kağıtlar ile tekerlekli sandalye resmi çizecek şekilde bir grup insan arabayı kapladılar. Daha sonra toplanan kalabalık da bunu merakla izleyip ortak oldu ve araç sahibi olay yerine gelince yaptığı hatasını inkar edercesine son gazla arabasını çalıştırıp oradan ayrıldı. İzlerken ne kadar akıllıca bir yöntem olduğunu gördüm ve o insanları tebrik ettim kendimce. Bunun yanında geçtiğimiz hafta evsiz bir adamı polis tutuklayıp polis aracına bindirecek ancak adam direniyor. Adamın ayağının birinde protez bacak var ve polis güç kullanarak protez bacağına dahi basıp adamı acılar içinde bırakıyor. Daha sonra tekerlekli sandalye ile alıp polis merkezine götürüyor. Bu olaylar yabancı ülkelerde yaşandı. Ancak ülkemizde de bizim görmediğimiz ya da gördüğümüz bu tür olaylar o kadar çok ki yazsam roman olur.
Demem o ki. Bizler bilinçlendiğimiz zaman, bilinçlendiğimiz ile kalmayalım. Çevremizde gördüğümüz anda müdahil olalım bu tür durumlara. Sesimizi onlar için çıkartmamız bizim için o kadar da zor olmasa gerek.
Bizler bu bireylere engel olmayalım.
BERK ÇEŞMELİ