Unutmamalıyız ki; kültürümüzde her ne kadar narsisizmin etkileri görülse de bizler gurur değil, onur toplumunun insanlarıyız. Bireyci kültür değerlerini yansıtan gurur toplumlarında kimlik, kişisel seçenekler ve başarılar üzerine bina edilirken; onur toplumlarında benlik olgusu sosyal temellere dayanır.
Onur Toplumunun İnsanlarıyız
“Benlik” kavramı, insanın kendi hakkındaki duygu, düşünce ve tutumlarının bir araya gelmesinden oluşur. Benliğin ancak bilinçle birlikte var olabilmesi, onun insana özgü ve insanı değerli kılan özelliklerden biri olduğunun göstergesidir. Bu yönüyle olumlu bir kavram olan benlik, kendi kendisini gereğinden fazla sahiplenmeye başladığında insan için tehlikeli bir durumu, bir kişilik bozukluğunu ortaya çıkarır ki bunun adı “Narsisizm”dir.
Kişinin, benliğini gereğinden fazla sahiplenmesi, zaman içerisinde kişide benliğini etkileyebilecek her türlü unsuru kontrol altında tutma isteğini oluşturacaktır. Bu istekle beraber yaşamının her sahasını idealize etme yolunda kendisine olağandışı standartlar belirleyen kişi, sınırlılığını farkettiğinde benlik yapısında değersizlik, reddedilmişlik hissi, düşük benlik saygısı gibi bozulmalar meydana gelir. Bunlara karşı geliştirilen savunmacı ve telafi edici yapılar ise narsisizmi ifade eden, davranış ve düşüncede büyüklenmecilik, kendisine hayranlık duyulması ihtiyacı, başkalarına ve başkalarının yaşadıklarına duyarsız kalma gibi özelliklerdir.
Winnicott’un yaklaşımında iki benlik durumu vardır. Bunlar yapay ve gerçek benlik durumlarıdır. İnsanlar geliştirdikleri yapay benlikle gerçek benliklerini korumaya çalışırlar. Bu yaklaşımla ele alındığında bir narsisisti en iyi tanımlayabilecek iki kavram, varlık ve hiçliktir. Yani narsisist, dışarıdan görülen, büyüklenen sahte benliği ile görülmeyen, değersizleştirilmiş gerçek benliğini tek bedende barındırır. Ancak bu ikisi hiçbir zaman birlikte ortaya çıkmaz, biri varken diğeri yoktur. Ve kişi çoğu zaman büyüklenen sahte benliğin yönetimindedir.
Bundandır ki, narsisistler eleştirilere katlanamazlar. Savunma olarak başkalarının fikirlerini önemsemediklerini belli eden küstah bir tavır takınırlar. Eşi bulunmaz ve önemli biri olduklarına kendilerini inandırabilmek için başkalarının da öyle düşünmesini sağlamaya çalışır; devamlı onay, ilgi, beğeni beklerler. Beklentileri karşılanmadığında öfkelenirler. Kendileri üstün ve özel insanlar oldukları için, onları anlayabilecek olanlar da yalnızca toplum açısından önemli görülen kişilerdir ve arkadaşlık tercihlerini bu yönde kullanırlar. Grup içindeyken başarılarının farkedilmeyeceği düşüncesi ve öne çıkamayacakları endişesi, grupla çalışma yapmaktan hoşlanmamalarının sebebidir. Yine eşsiz oldukları inancı, başkalarıyla yakınlık kurabilme, özdeşleşebilme yetilerinin önünü keser. Kişilerarası ilişkilerinde kendilerine dönük bir tutum izledikleri için empati kuramazlar.
Narsisizm kavramını kültürle birlikte düşündüğümüzde, çok da yabancısı olmadığımız manzaralarla karşılaşırız. Mesela, “güç sende”, “hiçbir şey senin mutluluğundan daha önemli değil”, “ânı yaşa” gibi mesajlar narsisizm kültürünün ürünüdür ve bizim benliklerimizi narsisistleştirmeye yöneliktir. Evet, ânı yaşamak, değerlendirmek elbette önemlidir ancak tarihsel zaman duygumuzu yitirmeden, geçmişi ve geleceği de hesaba katarak… Düşünmeden, şimdinin ve zevkin peşinde koşmak bizi hedonist bir anlayışa götürür ki hedonizm; acıya, sıkıntıya tahammülü olmayan ve hemen mutlu olmak isteyen narsisizm kültürünün vazgeçilmez ilkelerindendir.
Narsisizm kültürünün etkilerini kişilerarası ilişkilerde de görmek mümkündür. İnsanların sohbetlerine dikkat ettiğimizde, konuşmaların karşılıklı, birbirini dinlemeye dayalı olduğu diyalogtan çok, önemsenmek adına kişilerin kendini anlattığı monologlar şeklinde olduğunu farkederiz.
Yeri gelmişken şunu da belirtmek gerekir ki; narsisizm kültüründe önemsenmenin tek yolu olumlu görünen başarı, güç, zekâ, güzellik gibi özellikler değildir. Amaç dikkat çekmek, göz önünde olmak, ilgi toplamak olduğu için bu çaba olumsuz özellikler üzerinden de yürütülebilir. Narsisist kişiler, hastalıklarını, başlarına gelen kötü olayları, sıkıntılarını birbirlerine anlatırken, en çok acıyı kendilerinin çektiğini ispatlama gayesi taşırlar, en çok kendilerine acınmasını isterler. Anlattıkları karşısında ilgi gördükçe mutlu olurlar ancak bu beklentileri hiç bitmediği için mutlulukları kısa sürer.
Unutmamalıyız ki; kültürümüzde her ne kadar narsisizmin etkileri görülse de bizler gurur değil, onur toplumunun insanlarıyız. Bireyci kültür değerlerini yansıtan gurur toplumlarında kimlik, kişisel seçenekler ve başarılar üzerine bina edilirken; onur toplumlarında benlik olgusu sosyal temellere dayanır. Sosyal karşılıklı bağlılık, onur toplumlarında benimsenen en önemli değerlerdendir ve bireyciliğin aksine kollektif şuur önemlidir. Belki de artık benliğimizi narsisizmin etkilerinden arındırıp; tevazunun, karşımızdakini anlayabilmenin, birlikte olmanın, beraberliğin tadına varmak vaktidir. Ne dersiniz?...
TUBANUR KÖKTÜRK
Gazi Üniversitesi