Metaforlarla Duygusal Dışavurum

EYÜP CAN YAZICI

METAFORLARLA DUYGUSAL DIŞAVURUM

Bu bölümü okumaya başlamadan önce bir hayal kurmanı istiyorum. Demirden dökülmüş bir küre düşün. Ama kürenin içi suyla dolu. Şimdi o küreyi muazzam bir şekilde yanan ateşe at. Su buharlaşmak isteyecek, moleküller arasındaki boşluk genişleyecek. Ve bu durum ısı arttıkça devam edecek. Ne olurdu? Düdüklü tencere patlamasından hep korkmuş biri olarak ben, pek iç açıcı bir manzarayla karşılaşacağımı sanmıyorum. Büyük ihtimalle şiddetli bir patlama olur, demir küre parçalara ayrılır ve parçaları etraftaki insanlara saplanırdı, tabii fen bilimleri ile ilgilenenler daha iyi bilirler. Şimdi empati yeteneğimizi biraz zorlayarak kendimizi o demir kürenin yerine koyalım… Bunu neden mi yapıyoruz? Çünkü her gün yüzlerce, binlerce insan o demir kürenin çektiği acıyı çekiyor, bu da yetmezmiş gibi parçaları etrafındaki insanlara saplanıyor.

Hepimiz hayatımızda bazı duygularımızı, düşüncelerimizi bastırıyoruz. Bazı problemler bizi o kadar yıpratır ki hiç olmamışlar gibi davranmak isteriz. Freud ikna edici bir şekilde şunu iddia etmiştir: bir cephane gibi işlev gören savunma mekanizmalarımız var, inkâr, tekrarlayıcı davranışlar, hatta ortaya çıkan fiziksel belirtiler endişeyi ve psikolojik acıyı uzaklaştırmak için kullanılabiliyor. Eşinin ölümünden sonra çocuklarının karşısında dik durmak için ağlamayan, acısını belli etmeyen ve bu yüzden işitme kaybı yaşadığını söyleyen bir tanıdığım var. Bu vakada olduğu gibi gurur kavramı duyguların bastırılmasında oldukça etkilidir. Diğer yandan bastırılan duygunun psikolojik ve fizyolojik olmak üzere iki yönden zarar verdiği son zamanlarda yapılan araştırmalarla sergilenmekte. Bu araştırmalar Freud ’un yıllar önce ortaya attığı görüşleri destekler nitelikte. O, bazı duygu ve düşüncelerimizi toplum baskısı, din gibi nedenlerden dolayı bastırdığımızı, bastırılan bu duyguların bilinçaltına indiğini ve rüyalar, mizah, savunma mekanizmaları ya da dil sürçmesi şeklinde dışa vurulduğunu iddia etmişti. Bastırılan duygu illa ki dışa vurulacaktır şeklinde yorumlayabiliriz bunu. Ancak bu dışavurum her zaman rüya yoluyla olmuyor. Kendisini aldatan eski sevgilisine olan nefretini sürekli bastıran bir adam düşünelim. Bu adam zamanla nefretini bütün kadınlara yöneltebilir, bütün kadınların güvenilmez olduğuna inanabilir ve hayatı boyunca mutlu bir birliktelik kuramayabilir. Görüldüğü gibi savunma mekanizmaları zamanla hayatımızı mahvedecek duruma gelebiliyor. Şimdi de bu adamın başından geçen olayı bir roman yazarak anlattığını düşünelim. Bu romanı yazmak ve yayımlamak onun öz güvenini artıracaktır, belki de “iyi ki aldatıldım da bu romanı yazdım, yoksa kendimi keşfedemeyecektim” şeklinde düşünmesini sağlayacak, yaralarının iyileşmesine imkân verecektir. Ayrıca son yapılan araştırmalara göre yazmak başlı başına bir duygularını ifade etme aracıdır. Günümüzün önemli araştırmacılarından James Pennebaker, uzunca bir zamandır duyguları yazarak veya dile dökerek ifade etmenin hem ruh hem de beden sağlığını nasıl olumlu bir şekilde etkilediğini bilimsel çalışmalarla gösteriyor. Bana ayrılan bölüm kısıtlı olduğu için bu araştırmalara bakmayı size bırakıyorum. Ama duygularımızı dışa vurmanın psikolojik sağlığımız için iyi olduğunu destekleyen bir araştırmadan da bahsetmeden edemeyeceğim. Bu araştırmada denekler  bazı iyilik hali ölçümlerinden geçmiş ve 21 gün boyunca içinde bulundukları duygu durumlarını kaydetmişlerdir(King, 1998). Yüksek  dışa vurumlu olarak belirlenen denekler düşük dışa vurumlulara göre daha çok mutluluk, daha az kaygı yaşamış ve daha az suçluluk duymuştur. Sanırım artık duygularımızı ifade etmenin bizim için iyi bir şey olduğu noktasında hemfikiriz. Ya duygularımızı yaşarız, ifade ederiz ve içimizde huzur olur, ya da duygularımızı bastırırız, paylaşmayız ve yazının başında bahsettiğim demir küre gibi patlarız; kendimize ve çevremize zarar veririz. Tabii sağlıklı bir şekilde düşünebiliyorsak ikincisinden olabildiğince kaçınırız.

Şimdi başlangıçta bahsettiğimiz demir kürenin yüzeyinde buharın dışarı çıkabileceği şekilde bir delik açalım. Kaynayan suyun buharı artık rahatça dışarı çıkabiliyor. İşte bu oluşan sistem insanlığa sanayi devrimini getirmiştir. Buharlı makinalarla fabrikalar kurulmuş, seri üretime geçilmiştir. Buharla çalışan trenler ve gemiler yapılmış, ulaşım kolaylaşmıştır. Aynı devrimi kendinde yapmak istemez misin? Sevgimizi, nefretimizi, hüznümüzü, heyecanımızı, korkumuzu, umudumuzu ve bitmez tükenmez nice karmaşık duygumuzu yaşayarak ve paylaşarak içimizdeki yükü hafifletmek, yükümüzü hafifletirken insanlara dokunmak, onların duygularını paylaşmak ve yüklerini hafifletmek bizim doğamızda var zaten. Tek ihtiyacımız ufak bir dokunuş. Bu dokunuşu yapmayı görev edinen psikolojik danışmanlar var; psikolojik danışma yardımını almak hayatını değiştirebilir. Belki de artık duygularını o kadar güzel ifade ediyor ve paylaşıyor olursun ki içindeki o yük kelebekler gibi uçup gider, bu sana bağlı.

Yazımı sonlandırırken senden tekrar düşünmeni istiyorum. İçi kaynayan suyla(duygular) dolu, her an patlamaya yaklaşan bir demir küre misin, yoksa insanlığa hizmet eden, ettiği hizmetten dolayı değer gören bir buharlı makine mi? Seçim senin ve değişmek istiyorsan bu ŞİMDİ VE BURADA olsun.

KAYNAKÇA: Burger,Jerry M.(2006) Kişilik. Kaknüs. İstanbul 212