Sahip olmadığınız değerlerden ötürü sevilmeyi ve beğenilmeyi bekliyorsanız, diğer insanlarla etkileşimlerinizde alışılmadık düzeyde kendinizden söz ediyorsanız, haddinden fazla hayranlık duyma ve takdir alma ihtiyacınız varsa, dış ilgi azaldığında kendinizi huzursuz hissediyor; başkalarını haset ediyorsanız, narsist bir kişiliğe sahip olabilirsiniz, dikkat! Narsistik gurur ve kibir, kusursuzmuş gibi davranır. Kendini mutlaklaştırma çabası içerisinde kendi ile yanlış yapmayı yan yana düşünemez.
Bu büyüklenmeci benlik, hayatını kendi savunma üzerine kurar. Eğer bir yanlış varsa da muhakkak bir bahanesi, sebebi olacaktır. O daima haklıdır. İnsanlar narsistik olanlar ve olmayanlar diye ikiye ayrılamaz. Narsistik eğilimler hepimizde bulunur. Önemli olan, bunun ne oranda ve nasıl bulunduğu. Şimdi de günlük yaşamımızda farkedemediğimiz narsistik eğilimlere bakalım.
Hayatımızı nasıl tanımlıyoruz?
Olayları nasıl algılıyoruz? “Asla…, Hiçbir şekilde…, Bu her zaman böyleydi” gibi katı kelimelere sıkça yer veriyorsak tehlikeli bir yolda olabiliriz. Her şeye hükmedebilecekmişiz gibi mutlak kelimelerin kullanılması altta yatan bir kibrin göstergesi olabilir. Birçok konunun mihenk taşı olan “aşk”a gelecek olursak -veya aşk bahane edilerek takınılan narsistik tavırlara-…Bazen bir başkasını severken asıl istediğimiz, sevgimize karşılık “sevilme” duygusu olabilir. Bundan değil midir ki sevdiğinden sevgi göremeyen kişi ruhsal bunalımların eşiğine gelebiliyor. Halbuki Goethe ne demişti? : “Seni seviyorsam sanane bundan?”. Ve kimi zaman muhatabımızla aşkımızı değil de narsismalarımızı pekiştirdiğimiz ilişki kurarı : “Keşke sevgilimin gözündeki yüceltilmiş şemamı sonsuza dek saklayabilsem” diye ifade eder de pekişen narsismamızı fark edemeyiz.
Sosyal medyada olduğumuzdan farklı bir imaj çizerek, sürekli olarak konum bildirileri yapıp; yenilen içilen ve yapılan her şeyin fotoğraflararını paylaşarak “çok eğleniyorum, hayatımda her şey yolunda” mesajları vermiş oluyoruz. Ve sürekli değiştirilen profil fotoğrafları, daha fazla beğenili, retweet’li, like’lı paylaşımlar yapma çabası çok da masum değil. Tüm bunlar narsizmin bir tanımı da olan “kendine tapma” ifadesini anımsatıyor. “Sanırız en sevdiğiniz TV programları ‘süper’ veya ‘mega’ bir programdır. Hipermarketten alışveriş yapıp eve döndüğünüzde onlarca kanalın arasından Radyo Mega veya Süper Fm’i bulur ve yorgunluk atarsınız. Ola ki radyoda da ‘süper babaanne’ adlı parça çalıyordur.Türkiye’nin bir numarası olduğunu söyleyen gazetenizden o günlerde bir ‘mega show’un başladığını öğrenirsiniz. Türkiye’nin en birinci kanalı olduğunu söyleyen Tv kanalınızdan süperstarların video kliplerini izlerken ‘vovv’ dersiniz. ‘Süper değil ultra…Hatta mega!’” diyerek anlatır Kemal Sayar Hüzün Hastalığı kitabında.Süper, ultra, mega… Dilimize yerleşen bu ithal sözcükler bir büyüklük, kibir göstergesidir.Pekala en çok beğenilen Tv programını izlemek kişide “beğenilen en birinci şeyi beğenme, elde edebilme” duygusunu hissettirerek narsizmi kabartır. Örneğin; ultra lüx restaurantta yiyorum çünkü ağzımın tadını biliyorum gibi cümleler dökülebiliyor ağzımızdan.
Bunca yazılıp, çizilenlerin bir çözümü var elbette. Çözüm Karen Horney.Çözüm sizsiniz! Tedaviye gelen kişiler Koren Horney’e yakınarak ondan yardım istediklerinde “Bu soruyu hiç kendinize sormayı düsündünüz mü?” derdi.
Betül ZENCİROĞLU