Ötekini Duyabilmek

BETÜL ZENCİROĞLU

                                             ÖTEKİNİ DUYABİLMEK

Ait olma, onaylanma, varoluşumuzu kabul ettirme en temel varoluşsal ihtiyaçlarımızdandır. Maslow’ un ihtiyaçlar hiyerarşisinde de fizyolojik ihtiyaçlardan(beslenme, barınma) sonra ruhsal sağlık için aidiyet hissi yer alır. Mesela; bir dine, dile, vatana, gruba veya bir düşünceye ait olma gibi.

Aidiyet hissi, kategorize etme işlemleri ile devam edebilir. Karmaşıklaşan ve globalleşen dünya ile başa çıkabilmek için “öteki” ve “ben” gibi sınıflamalara başvurduğumuz zamanlar olur. Fakat ihtiyaçlarımızı masumca doyurabilme adına yapılan sınıflamalar “ya benim gibi ol, ya da karşımda dur!” anlayışıyla kirlenebilir.

Daha küçük yaşlarda okuldan başlayarak zihinlere empoze edilen bireysel çıkarını kollama ve rekabet vurgusu ileriki dönemlerde, ‘öteki mahallenin’ mazlumlarını göz ardı etmemize ve merhamet yoksunluğu yaşamamıza yol açıyor. ‘Biz’den olmayanı, bizim gibi düşünmeyeni tehdit unsuru olarak algılamaya başlıyoruz. Dili, dini, milleti, siyasi görüşü, grubu bizden farklı olduğu için ötekileştirmeye maruz bırakabiliyoruz. Ötekileştirmenin tatmin edici tarafı da, varoluşumuzu daha anlamlı hissettirmekten ibaret. Çünkü ne kadar ötekileştirirsek diğerini, o kadar ‘ben’ olduğumuzu sanırız. Reddettiklerimizle var olma çabası, kabul ettiklerimizle var olmanın önüne geçer. Kendimizden olmayana karşı duyduğumuz ötekileştirmenin gücü arttıkça, enaniyet duygularının arttığını da gözlemleyebiliriz.

 Ötekileştirme bazen öyle bir hal alır ki;  insanlığın, merhametin, bizi biz yapan değerlerin yok olduğunu fark ederiz. ‘Biz’den saydığımız insanların yaşadığı acılara, verdiği kayıplara gözyaşlarımızı çokça akıtıp, sesimizi çokça çıkarırken; ötekinin yaşadığı acı karşısında gözlerimiz yerde, seslerimizse cılız, titrek. Bazense suskun.  “Bizim hakkımız herkesinkinden önce gelir” anlayışıyla yapılan ötekileştirme davranışını doğuran en önemli sebeplerin başında ön yargı geliyor. Çünkü ötekileştirdiğimiz insanları, ideolojileri tanımıyoruz aslında. Kaldı ki ön yargı sadece bizim kültürümüze ait bir zaaf da değil. Yapılan araştırmalara göre karşımızdakinin sadece kıyafetinin, ön yargımızın % 40’ını tek başına oluşturduğu görülmüştür.

Empati, ön yargı ve ötekileştirmeyle mücadele edebilecek en büyük erdem. Empati, ötekini duymak, ötekinin acısını ruhunda hissetmek değil miydi? Yahudileri Nazi soykırımından kurtaran insanlar üzerinde yapılan ruhbilimsel bir çalışmada, kurtarıcılar empatik kişiler olarak tanımlanıyor. Bu insanlar, başkalarının acı çekmelerine tahammül edemiyor ve hemen eyleme geçiyorlar. Empati yeteneği kurabilen insan işe farkındalıkla başlar ve kendi kendine sorar: “Bombalar altında kalan ben olsaydım ne olurdu?” ,”Azınlıkta olan dinim ve milliyetimden dolayı çoğunluğun aşağılamalarına maruz kalmak, bende nasıl bir psikolojik hasar bırakırdı?” , “Yerleşmek mecburiyetinde kaldığım toprakların insanlarından gördüğüm kötü muamelenin yaşattığı emniyetsizlik girdabı ne demekti?” Empati, bir dünya görüşünü paylaştığımız veya ilgi duyduğumuz insanlarla etkileşim halindeyken kendiliğinden gelişebilir fakat bizden farklı olan insanlarla bir aradayken bunu başarmak daha zor.  Erdem, bizden olana değil; olmayana gösterdiğimiz empatide yatar. 

Bu gün ötekileştirme ve empatinin, diğerkâmlığın ve narsizmin mücadelesi veriliyor.  Ve sen ey kalbim, hangi taraftasın?

Ötekini duyabiliyor musun?

 BETÜL ZENCİROĞLU

KAYNAKÇA

1-Freud, Kitle Psikolojisi

2- Fanon, Sömürgeciliğin Psikolojisi

3-Fanon, Siyah Deri Beyaz Maske

3- Kemal Sayar, Ruhun Labirentleri