Psikolojik Danışmanlık Herkesin Yapabileceği Bir Meslek Değildir!

Üsküdar Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Tayfun DOĞAN hocamız ile, pDr. ailesinden Psikolojik Danışman SEMA KÜSMENOĞLU konuştu. Yaklaşık 1 saat süren keyifli söyleşide, PDR ve Psikoloji öğrencileri için son derece yararlı olacak birçok konu ele alındı.

 

PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK,

HERKESİN YAPABİLECEĞİ BİR MESLEK DEĞİLDİR!

Röportaj: Üsküdar Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Tayfun DOĞAN ile…

Konuşan: Psikolojik Danışman Sema KÜSMENOĞLU

1) İlk kez sizinle tanışacak arkadaşlar için Tayfun Doğan hocamız kimdir, bize kendinizi tanıtır mısınız?

1979 yılında Niğde’de doğmuşum.  Çocukluğum Niğde’de geçti. Meraklıyım, öğrenmeyi, araştırmayı ve yeni deneyimler yaşamayı seviyorum. Şimdiye kadar Niğde, Konya, Samsun, Sakarya, Kansas (ABD), İstanbul gibi şehirlerde yaşadım. Tüm zorluklarına rağmen İstanbul’u seviyorum.

2003 yılında Ondokuz Mayıs Üniversitesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık bölümünü bitirdim. Ardından Sakarya Üniversitesi’nde yüksek lisans ve doktora eğitimlerimi tamamladım. Tübitak bursuyla misafir araştırmacı olarak bir yıl süreyle University of Kansas’ta (ABD) bulundum. 2014 yılında doçentlik ünvanını aldım. Halen Üsküdar Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev yapıyorum.

Akademik olarak, pozitif psikoloji alanında çalışmalar yapıyorum. Yaşamın anlamı ve amacı, mutluluk, psikolojik iyi oluş gibi konularda araştırmalar yürütüyorum. Bu konularda seminer ve konferanslar veriyorum. Pozitif psikoloji yaklaşımının Türkiye’de gelişmesi ve tanınması için çabalıyorum. The Journal of Happiness & Well-Being (Mutluluk ve İyi Oluş) adlı derginin editörü ve kurucusuyum. Üsküdar Üniversitesi TV’de “Pozitif Psikoloji” adlı bir program yapıyorum.

Fotoğraf çekmek ve seyahat etmek en sevdiğim hobilerim. Fotoğrafçılığımı geliştirmeye çalışıyorum. Kahve tutkunuyum, çeşitli kahve türlerini denemekten keyif alırım. Türk kahvesinin yeri de ayrı tabii ki :) Geleceğe yönelik hedeflerim arasında bir dünya turu yapmak var. Umarım gerçekleştirebilirim :)

2) Sahada çalışan ve bir dönem Milli Eğitim’de görev yapan bir hocamız olarak, mezunlarımızın %80’inin çalıştığı okul ortamını yakından biliyorsunuz. O anlamda eğitim kurumlarında görev yapan meslektaşlarımızın yoğun olarak yaşadığı sorunlar ve çözüm yolları nelerdir?

Evet, MEB’de kısa bir süre de olsa çalıştım. Yüksek lisansı bitirdiğim dönemde kısa bir süre çalıştım, daha sonra üniversiteye geçtim. Psikolojik Danışmanlık alanının sorunlarıyla her zaman iç içeyiz, bunları biliyoruz. Bölüm olarak ciddi sorunlarımız var özellikle nitelik anlamında; psikolojik danışman yetiştirilmesindeki kalite sorunu bence ön planda olanı, bunun dışında rehberlik hizmetlerinin ne olduğunun, faydasının ne olduğunun bilinmemesi okuldaki psikolojik danışman hariç diğer öğretmenlerin, yöneticilerin bu işin öneminden haberdar olmamaları belki işleri biraz fazla zorlaştırıyor. Biliyorsunuz, rehberlik hizmetleri Öğrenci Kişilik Hizmetleri kapsamında değerlendirilir. Öğrencilerin kişilik ve karakter gelişimiyle daha çok ilgilidir. O yüzden öğretim hizmetleri kadar önemlidir. Öğrencinin matematik, Türkçe öğrenmesi ne kadar önemliyse kişilik ve karakterinin gelişmesi de önemlidir. Ve bu işi yapacak da Rehberlik Hizmetleri; ama tam anlamıyla yapılabiliyor mu? Maalesef istenilen düzeyde değil. Son yıllarda yeni nesille birlikte bu iş biraz daha iyi olmaya başladı. Gerçekten psikolojik danışman arkadaşlarla ilgili beni en çok sevindiren olay; birçoğunun gerçek anlamda idealist olması. İdealist biçimde bu işi sahipleniyorlar, bir şeyler yapmak istiyorlar, bu işin öneminin farkındalar. Dolayısıyla da ilerde işlerin daha iyi olacağını düşünüyorum.

3) Neden akademisyen olmak istediniz ve ne gibi aşamalardan geçtiniz? Bu süreçte sizi yıpratan bir anıyı ve çok mutlu eden/motive olmanızı sağlayan bir anıyı bizimle paylaşmanız mümkün müdür?

Aslında lisansı okurken aklımda akademisyen olmak vardı. Tesadüfen akademisyen olmuş birisi değilim. Bunu istiyordum, bununla ilgili o zamanlar İngilizce kurslarına gidiyordum, sınavlara giriyordum. Bunları planlı olarak yaptığımı söyleyebilirim. Mezun olunca yüksek lisansa başladım. Ondan sonra da araştırma görevlisi olarak okula girme imkânım oldu. Akademisyen olmaktan dolayı memnunum. Özellikle yapabileceğim işin bu olduğunu düşünüyorum yaşamda. Bu işin zorlukları var, gerçekten zahmetli bir iş; ama bir yandan da keyif veren bir iş. İnsanların meslek seçimi tesadüfen olmaz; meslek seçimi bir ihtiyaçtan kaynaklı olabilir, bazı özelliklerimizden kaynaklı vb. olabilir. Yaşamın beni buraya getirdiğini görüyorum ve akademisyen olmaktan da memnunum.

Tekrar fırsatım olsa tekrar dünyaya gelsem akademisyenliği tercih ederdim. Zorlukları da var tabi, çalıştığım kurumlarda zor zamanlar da geçirdim. Ama aklıma yaşadığım çok büyük problem gelmiyor. Ben akademik çalışmayı seven birisiyim, problem oluşturacak ortamlara da girmeyen birisiyim. Dolayısıyla da böyle aklıma direk can sıkıcı bir şey gelmiyor, olumlu olanlar tabi daha çok. Doktora tezimin bittiği zaman güzel bir andı, güzel bir anıydı. Yurt dışında akademik amaçlı bulunmam güzeldi, farklı bir kültürü deneyimledim. Bir yıl boyunca akademiyi, sokağı gördüm. Gezmeyi çok seviyorum. Pek çok ülkeye gittim; ama gezilerim on gün civarında oldu.10 gün içerisinde bir kültürü yoğun olarak tanımak pek mümkün değil. Genel hatlarıyla görüyorsunuz, yine o da çok güzel. Seyahat etmeyi ben çok seviyorum ve öneriyorum. İnsanı kesinlikle geliştiriyor; ama bu bahsettiğim Amerika’da bulunma işi uzun süreli. O toplumun içine dâhil oluyorsunuz her şeyiyle; sokağı, insanları, zorlukları göğüslüyorsunuz.

YETERSİZ AKADEMİK KADROLARLA, HER YERE PDR BÖLÜMÜ AÇILIYOR

4) Son dönemde genel olarak ruh sağlığı alanında ve özel olarak PDR alanında ortaya çıkan gelişmeler hakkında ne düşünüyorsunuz? Moralimizin bozulması normal mi yoksa mesleki geleceğimiz parlak mı?

Tabiki psikolojik danışmanlık mesleği, belli standartları olan bir meslek. Herkesin yapabileceği bir meslek değil. Bunun, belli bir eğitim süresi, ilkeleri, standartları var. Kolay bir meslek değil. Bazı önerilerde de bulunuyorum; 4 yılın psikolojik danışmanlık için yetmediği, beş yıla çıkarılması gerektiğini öneriyorum. Son yıl tamamen uygulamaya dayalı bir eğitim verilebilir. Biz önemli görüyoruz; ama dışardan yetkililer anladığım kadarıyla gerçekleştirmesi zor bir meslek olarak görmüyor. Bunu, herkesin yapabileceğini düşünüyorlar. Ben 1999 yılında PDR alanına öğrenci olarak girdim.

SOSYOLOJİ BÖLÜMÜNÜN İSTİHDAM SORUNU, BAŞKA MESLEĞE ZARAR VEREREK ÇÖZÜLEMEZ

19-20 yıldır PDR’nin problemleri hep aynı aslında: Alan dışı atamalar… Özellikle sosyoloji, felsefe ve eğitim bilimlerinin değişik alanları, kurslarla rehber öğretmen olarak atanıyor. Bu, ciddi bir sorun. Mesleğimizle ilgili kararı büyük oranda alandan kişiler vermiyor. 80’e yakın üniversitede PDR olduğunu biliyorum; yüzlerce akademisyen var. Meslekle ilgili önemli kararlarda akademisyenlerin fikri alınmıyor. Bu meslekten olmayan kişiler karar veriyor; bu da tabi her zaman tepkiye neden oluyor. Bugün sosyoloji ya da felsefe bölümünde ciddi istihdam sorunu var; ama bu istihdam sorunu başka mesleğe zarar vererek çözülemez. Dolayısıyla son günlerde de iyice alevlenmiş durumda bu olay. 30-40 günlük bir rehberlik kursunun savunulacak hiçbir tarafı yok. Meslek elemanı yetiştiremezsiniz. Bu, aylar yıllara alır. Mesele, bilgiyi öğrenmek değil, PDR öğrencimiz, bu işin ruhunu öğreniyor. O ortamı soluyorlar, hocalarını model alıyorlar. Dolayısıyla hiçbir tutarlı ya da savunulacak tarafı olduğunu düşünmüyorum. Bu durumda kesinlikle söz konusu bölüm öğrenci mezunları farklı yerlerde istihdam edilmeli. Böyle geçici, ilerde problem yaratacak çözümler pek akıllıca gelmiyor.

Beni en çok rahatsız eden bir diğer sorun ise, yetersiz akademik kadrolarla her üniversitede, hatta ilçelerdeki fakültelerde dahi PDR bölümlerinin açılmış ve açılıyor olmasıdır. Psikolojik danışman yetiştirmek kolay bir şey değildir. Öyle alandan iki üç akademisyenle olacak bir şey değil yani. Bazı üniversitelerdeki PDR bölümlerinde doğrudan alandan gelen akademisyenler bile yok. Bu tür durumlar bu mesleğe ve alana en büyük zararı veriyor. Alan dışı atamalardan daha büyük zarar veriyor. YÖK’ün yeni bölüm açılması konusunda daha katı olması gerektiğini düşünüyorum ancak bu konuda YÖK’te bir bilinç olduğunu da görmüyorum. O zaman alan akademisyenlerinin daha hassas olması gerekiyor. Yeterli kadro olmadan öğrenci alımına gitmemeliler.

5) Kişisel web sayfanızda gezi yazılarınıza oldukça yer verdiğinizi gördüm. Gezmeyi, deneyimlemeyi seven birisiniz. Gezmek, görmek hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Evet, tayfundogan.net diye kişisel web sayfam var. Orda blog yazılarımı yayınlıyorum. Ağırlıklı olarak pozitif psikoloji yazıları var; ama gezi yazıları da yayınlamaya çalışıyorum. “Gezmek, yaşamaktır.” Şeklinde bir söz var. Bu söze gerçekten inanıyorum. Seyahat etmeyi, gezmeyi gerçekten çok seviyorum. Pek çok ülkeyi gezme imkânım oldu. Şu ana kadar 15 ülke oldu, hedefim ölmeden önce bunu 100’e tamamlamak. Farklı kültürler görmek insanın gelişimine önemli katkıda bulunuyor. Dünyanın sadece bizim yaşadığımız alandan ibaret olmadığını görmüş oluyorsunuz. Vizyonunuz genişliyor, farklı insanlarla tanışıyorsunuz, bir de işin keyif tarafı var, rahatlıyorsunuz. Gerçekten seyahat, bu anlamda faydalı. Keşke gezmeye daha önceden başlasaydım diye birazcık üzülüyorum. Bunu üniversite yıllarından itibaren de yapabilirdim. Türkiye’de maalesef bu konuda çok cesur değiliz. Çünkü bu gezi, seyahat işi sadece parayla ilgili değil; daha çok cesaretle ilgili. Parayı bir şekilde halledebiliyorsunuz. Şu an günümüzde üniversite öğrencileri için ERASMUS ve gönüllülük projeleri gibi çok fazla imkân var. Şimdiye kadar daha çok Avrupa’yı görme imkânına sahip oldum; farklı kıtaları da görmek istiyorum. Özellikle Uzak Doğu’yu çok merak ediyorum. Bu yaz yaklaşık 1 aylığına Danimarka’ya gittim. Çünkü mutluluk araştırmalarında en mutlu ülke olarak çıkıyor. Onların yaşantısını, ne yaptıklarını, nasıl yaşadıklarını görmek istedim. Orda Mutluluk Araştırma Enstitüsü var, orayı ziyaret ettim, başkanıyla görüşmeler yaptım. Neden mutlu olduklarını sokaktan insanlarla görüşerek anlamaya çalıştım ve gözlemlerde bulundum; gerçekten mutlular mı diye. Evet, gerçekten mutlu görünüyorlar. Benim için güzel bir deneyimdi, çünkü çalıştığım konuyla ilgili bizzat yerinde gözlem yapma imkânı bulmuş oldum. Yakın zamanda da Endonezya’ya gideceğim, bir süre orada kalacağım. Orası tamamen farklı bir kültür tabii. Daha şimdiden heyecanlıyım. Aslında bu tür seyahatlere birden bire başlamadım. Fotoğrafçılık eğitimlerine katıldım, bu konuda kendimi geliştirdim. Pek çok gezi kitabı okudum. Yaşamda bana mutluluk veren etkinliklerden birisi gezmek. Herkese tavsiye ederim. İlber Ortaylı’nın “mezun olur olmaz evlenip mobilyacı dükkanı gezeceğinize, dünyayı gezin” sözünü çok önemsiyorum. Dünya yaşadığımız yerden ibaret değil, gezip görmek lazım.

BİRÇOK KONGRE KÂR AMAÇLI YAPILIYOR, BİLİMSELLİK İKİNCİ PLANDA TUTULUYOR

6) Sizin öncülüğünüzde Türkiye’de ilk kez Pozitif Psikoloji kongreleri düzenlenmeye başladı. Katılımcı arkadaşlarımız, diğer kongrelere kıyasla teorikle sınırlı kalmayan, hayata dokunan ve somut çıktılar alınabilen bir kongre olduğunu belirtiyor. Bu anlamda kongrelerin gerçekleşme sürecini ve gelecek yıllara ilişkin bilimsel kongre hedeflerinizi bizimle paylaşır mısınız?

Evet, 2 kez düzenledik. Üsküdar Üniversitesi’ne gelmeden önce bu alanla ilgili kongre düzenlemek kafamda olan bir şeydi. İkisi de başarılı geçti, çok olumlu geribildirimler aldık; ancak kongre düzenlemek gerçekten zor. Çünkü çok büyük bir kitleye ulaşıyorsunuz, pek çok akademisyenle, katılımcıyla ilgilenmek zorundasınız. 2 kez bu kongreyi düzenledik, bu yıl ara vereceğiz seneye tekrar 3.sünü düzenleyeceğiz. Yurt içinden ve yurt dışından pek çok konuşmacı getirdik. Bizim kongremizin diğer kongrelerden farkı kongrede konferans ve panellerin daha çok olmasıdır diyebilirim. 10 bireysel konferans vardı. Bireysel konferansların dışında paneller, çalıştaylar oldu. Gerçekten içerik olarak çok zengin bir kongreydi. Bir diğer şey de maalesef günümüzde kongrelerin çoğu kar amaçlı yapılıyor, yani bilimsellik ikinci planda tutuluyor. Bu anlamda herkes katılabilsin diye ücretlerini çok düşük tutmaya gayret ettik. Çünkü kar amaçlı yapılan bir şey değil.  Bu bilimsel bir etkinlik, pek çok kişiye ulaşalım dedik. Pozitif psikolojinin ne olduğunu herkes öğrensin-bilsin istedik. Bu bağlamda Yeni Zelanda’dan, Hollanda’dan, İngiltere’den, Dubai’den konuşmacılarımız geldi, pozitif psikoloji hakkında çalışan etkin kişilerdi. Yurt içinden gelen konuşmacılar farklı disiplinlerdendi. Bu anlamda felsefe, sinirbilim, biyoloji, psikiyatri, psikolojik danışmanlık alanlarından hocalarımız vardı. Bu tarz katılımı sağlamaya çalıştık çünkü disiplinlerarası bir kongre olsun istedik. Pozitif psikoloji ya da iyi yaşamla ilgili her bilim dalının söyleyeceği bir şeyler var. Bu anlamda 2 kongre de çok güzel geçti; şu an 1 yıl ara vermemize rağmen yenisini ne zaman yapacağımıza dair pek çok mail ve telefon alıyorum.

7) Lisansta öğrencileriniz olarak, ders anlatımınızın akıcı ve ilgi çekici olmasının yanı sıra öğrencilere karşı olumlu, cana yakın ve özenli bir yaklaşım sergilediğinizi biliyoruz. Son dönemde sosyal medyada dönen tartışmalar bağlamında, öğrenciler ile hocalarımızın birbirine bakışı/yaklaşımı sizce nasıl olmalıdır?

Genel tavır olarak öğrencilere yumuşak bir yaklaşımım var, diyebilirim. Anlayışlı olmanın önemli bir meziyet olduğunu düşünüyorum. Katı bir hoca değilim; ama tabii ki karşılıklı saygı içinde olmamız gerekiyor. Yaptığımız iş, profesyonel bir iş. Biz öğrencilere saygılı davranmak zorundayız, aynı şekilde onlar da bize saygılı davranmak zorunda. Aramızdaki iletişimi hoca-öğrenci ilişkisinin ötesinde insan insana iletişim olarak görmeliyiz. Sosyal medya sayesinde öğrenciler artık hocalara daha rahat ulaşabiliyor. Hatta mail yoluyla yurt dışından akademisyenlere bile ulaşabiliyor artık öğrenciler. Sosyal medya da artık eğitimin içinde. Duyurular yapabiliyoruz, öğrencilerin bize ulaşması daha kolay oluyor vs. Twitter’den özellikle akademik paylaşımlar yapıyorum. Pozitif psikoloji ile alakalı köşe yazıları vs. paylaşıyorum.

Son olarak öğrencilere bir şeyler söylemek isterim. Psikoloji/PDR alanı insanla ilgili ve gerçekten uygulaması zor bir alan. Dolayısıyla öğrencilerin iyi yetişmesi çok önemli. Mesele atanma ya da iş bulma değil. Herkes bir şekilde iş buluyor; ama bu mesleği hakkıyla yapmak için donanımlı olmak gerekiyor. Bu konuda da özellikle yüksek lisans/doktora yapmak isteyenler, akademisyen olmak isteyenlerin mutlaka çok iyi derecede İngilizce öğrenmeleri gerekiyor. Çünkü bilim dili şu anda İngilizce ve alanı takip edebilmeniz için-öyle sınavı geçmek için İngilizce değil- iyi düzeyde olması önemli. Bunun için de lisanstan başlamaları gerek diye düşünüyorum. Onun dışında PDR programlarında felsefe ve antropoloji dersleri çok yetersiz diye düşünüyorum. Felsefe bize disiplinli düşünmeyi, sorgulamayı, eleştirmeyi, olayları derinlemesine analiz etmeyi öğreten, bu becerileri kazandıracak bir alan. Dolayısıyla mevcut durumda PDR müfredatında çok yetersiz. Öğrenci arkadaşlar bu açığı kendileri felsefe okuyarak veya dışardan felsefe etkinliklerine katılarak kapatabilirler. Antropoloji de insanın tarihi süreç içerisinde hangi aşamalardan geçerek bugüne geldiğini ele alan bir bilim dalı. Bu konuda da derinlemesine bilgi sahibi olmamız gerekli diye düşünüyorum.

Bunun dışında bizim okuduğumuz dönemde kitap-kaynak sıkıntısı vardı ve var olana da ulaşmak kolay değildi. Şimdi öyle değil. Sınırsız bir kaynak var. Kütüphaneler arası işbirliği var, kitap çeşitliliği çok fazla. Bir psikolojik danışmanlık öğrencisinin pek çok alanla ilgili olması, bilgi sahibi olması gerekiyor; ama bir alanda da uzmanlaşması gerekiyor. Psikoloji/PDR birçok alt alana sahip bilim dalı. Kariyer danışmanlığı, ruh sağılığı danışmanlığı, özel eğitim danışmanlığı vb. gibi alanlardan bir tanesinin seçilip o alanda uzmanlaşıp daha derinlemesine bilgi sahibi olursa daha iyi olur diye düşünüyorum. Güzel bir meslek, bu mesleğin mensubu olmaktan gerçekten mutluyum ve gururluyum. Meslek adına yapılacak her türlü çalışma için bana ulaşmak isteyen öğrencilerimize her konuda yardımcı olmaya çalışıyorum, hepsine kolaylıklar diliyorum.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Röportaj Haberleri

KPSS'ye 1 Senenizi Verin, Geri Kalan Hayatınızı Alın
KPSS Evet Zor Bir Süreç Ama Aşılabilir
PDR PSİKOLOJİK İYİLİĞİ, FTR FİZİKSEL İYİLİĞİ SAĞLIYOR