SİZİN TERAPİ YÖNTEMİNİZ NEDİR?
Sevgili okur sever arkadaşım,
Yaz sıcaklarının iyice bastırdığı bu günlerde bana zaman ayırdığın için sana müteşekkirim. Şu anda bu satırlarımı nereden okuyorsun -telefonun, tabletin, bilgisayarın- bilmiyorum ancak arkana güzelce yaslanmanı öneririm. Hava sıcak olduğu için belki biraz terleyeceksin ancak sonunda yüzünün gülümsemesi, bütün sıcağı alacak diye tahmin ediyorum.
Sana bu satırları balkondan yazıyorum. Nereden yazdığıma gelecek olursak da “ Türkiye’nin en güneyinde bir sahil kasabasında sıcaktan eriyecek konumda olan bir evin balkonundan, en kuzeyindeki okur sever arkadaşıma ulaşmak için yazıyorum.” Hafif de müzik koydum yazmaya başladığım andan itibaren müzik listesi kendini yeniliyor. Hafif müzikler böyle, yazarken senin bu satırları okuduğunu hissedercesine düşünmemi sağlıyor. Noktasına koyduğum her cümlesinin bana mutluluk verdiğini bilerek yazıyorum.
Şimdi de sana gelelim sevgili okur sever arkadaşım. Senden iki şey istiyorum:
İlki, hayatında her şeyin yolunda gittiği dönemlerde nasıl davrandığını düşünmen; ikinci olarak da böyle her şeyin sarpa sardığı, hiçbir şeyin yolunda gitmediği, herkesin önüne engeller çıkarttığı, gittiğin yolun bile iş makinelerince kazıldığı bir dönemini düşünmeni. Burada okumayı bir süre bırakmalısın bence. Çünkü düşünmelisin biraz. Birazdan tekrar buluşmak üzere..
Hoşça kal.
……………
Benim keyfim çok yerinde, hatalarımdan ders çıkarmış olarak döndüğümü hissediyorum. Neredeyse bütün olumsuzlukların üstesinden gelmişim bugüne kadar. Geçmeyen zamanlar bile geçmiş. Çok iyi olduğum zamanlar ise o kadar kısa sürmüş ki hiç anlamamışım. Yanıldığım tek nokta bu sanırım. Aslında zaman hiçbir zaman hızlı akmadı. Hep aynı, sadece zamanı nasıl doldurduğumuza göre değişti bu akış. Ben hızlı yaşayanlardanım. Her şeyi o ana sığdıranlardanım. Mutluluklarım uzun sürsün isterim, sonra hemen üzülürüm. Hüzünlerim o kadar ağır basar ki sanki yıllardır çile çekiyorum. Mutluluk desen 365 günün sadece 6 saatinde uğruyor bana.
Çoğumuz böyle düşündü değil mi? Hayatımızı hep bir olumsuzluk üzerinden değerlendirip şekillendiren bizler hiçbir şey anlamıyoruz koşuşturup durmaktan. Bu yıl için çabalayan insanların gelecek yıllar için de çabaladığı görürüz hep. Neden her insanın 1 yılı varken kendini 2-3 yıl fazla yorduğunu ben yıllardır anlamış değilim. Ben her yılı 1 olarak dahi yaşayamazken hayret ediyorum bu milyar yıla sahip olup milyarları elde ettiğini sanan insanlara.
Bu kadar koşuşturmaca neden peki?
Daha da önemlisi bu kadar koşuşturmaca içinde kendini rahatlatmak adına neler yapıyorsun? Canın sıkıldığında oturup geçmesini mi bekliyorsun? Problem varken üstünü kapatıp yokmuş gibi mi davranıyorsun? Kimse bilmesin ayıp olur diye mi bakıyorsun? Neden diğerleri gibi değilim, onlar kadar neden mutlu değilim diye mi düşünüyorsun?
Bunların hepsi bilişsel yanlış yorumlarımızdan kaynaklanıyor aslında. Hiçbir şeye bulaşmıyoruz problem çıkacak diye. “Aman bana gelmesin başım yanmasın diye çok tasalanmıyor muyuz?” “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” naraları atmıyor muyuz? Zoru gördüğümüz zaman mücadele etmek yerine kaçmıyor muyuz? Soracak birçok soru mevcut kendinize. Kendimize sorduğumuz sorulardan kendimizin kaçması gibi bir gerçeğimiz de var tabi.
Ne yapıyoruz peki mücadelemiz ne? Nasıl başa çıkıyoruz.
Farkında olmadan birçok yöntemin var aslında. Yıllardır koşullama yoluyla kazandığın ve fark etmediğin o kadar çok davranışın, yöntemin var ki bunları görmezden geliyorsun. Görmezden gelince ne oluyor: “Ben Yapamıyorum…..” Yok öyle üç liraya beş köfte demiş büyüklerimiz. Hatırlatmak isterim cümlelerime nasıl başlamıştım. “Sana yazarken arkaya hafif bir müzik koydum.” şeklinde. Nereden yazdığımı da eklemiştim onun öncesine balkondan diye. Aslında kendimi mutlu etmem için üç bileşeni ortaya getirdim size fark ettirmeden. Yazmak, bireyleri kalıcı kılmanın ötesinde rahat ettirir. Çoğu kez bir şeyleri karalamanın, yazmanın insanları rahat ettirdiği görülmüştür. Ben ne yaptım peki “Yazmak + Müzik + Balkon” İşte benim terapi yöntemim.
Günlük hayatta yaptığımız ve bizi iyi hissettiren o kadar çok yöntem var ki bunların farkında bile değiliz. Bu yüzden sizden en iyi hissettiğiniz an ile en kötü hissettiğiniz anı düşünmenizi istedim. Her birimizin çok farklı yapısı var. Bazılarımız yüzerken çok mutlu oluyor, bazılarımız müzik dinlerken. Hatta müzik dinlemenin ötesinde şarkıların canını çıkartıyor. Bazılarımız ise bol adrenalinli uğraşlara giriyor. Kamp yapan mı dersin, kilometrelerce bisiklet süren mi? Otostop yapıp köşe bucak gezende var. Mavi tura çıkarak rahatlayan da. Benim gibi balkonda gündüz saatlerinde başladığı yazısına gece serinliğinde devam edip mutlu olanlar da. Kısacası sizin terapi yönteminiz hangisi?
Kendinize bir seçenek belirleyin diye yazmadım bu yazımı. Amacım, mutluluklarınızı nasıl gördüğünüz, ne kadarının farkında olduğunuzu hissetmenizi sağlamaktı. En son ne zaman mutlu olduğunuzu hissettiniz? Hiçbir şey düşünmeden sadece mutluluğunuzu doyasıya yaşadınız? Sizi yine düşünmeye davet ediyorum yani.
Cümlelerime son verirken, geriye kalan diğer yazılarıma bakarak kendimi de eleştirmek istiyorum sizin yerinize. Yazarken size çok sitem ediyormuşum gibi geliyor sevgili okur sever arkadaşım. Bu huyumdan nasıl vazgeçerim bilmiyorum ama son zamanlarda en çok yaptığım şey: “Vazgeçmek değil Gülüp Geçmek” oldu.
Bir daha ki yazıma kadar “Gülüp Geçmek” üzere, kendinize çok mutlu bakın.
BERK ÇEŞMELİ
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi
Psikolojik Danışman Adayı