MİRAY HASSELİ
Trakya Üniversitesi
Yanıbaşımızda şiddete maruz kalan birilerini gördüğümüzde neden kaçıyoruz?
TOPLUMUMUZUN KANAYAN YARASI
ARTAN ŞİDDET OLAYLARI
Toplumumuzun kanayan yarası gittikçe şiddetleniyor. Kadınlarımızdan çocuklarımıza, diğer yasal yollardan aralarında akrabalık ilişkisi bulunanlara ve çoğunlukla aynı evde yaşayan bireylerden birinin veya birkaçının diğerine uyguladığı zarar verici eylemlerin tümü “Aile İçi Şiddet”i kapsamaktadır. Şiddet deyince zihinlerde sadece “fiziksel boyut” olarak şiddet algısı oluşmuş olması da birçok şiddet türünün yok sayılması ihtimalini de doğurmaktadır aynı zamanda.
Nedir bu diğer şiddet türleri? Psikolojik şiddet, cinsel şiddet, ekonomik şiddet. Her biri birer şiddet türü olmakla birlikte fiziksel şiddete göre hafif düzeyde algılanmakta ve görülmektedir. Tabii bunda toplumumuzun bireylere yüklediği cinsiyet rollerinin büyük etkisi vardır. Oysaki psikolojik, cinsel ve ekonomik şiddetin sonu mutlaka fiziksel şiddete giden yolun taşlarını oluşturmaktadır. Özellikle kadınlarımız daha bu aşamalarda hiçbir şey yokmuş gibi davranmamalılar. Toplumun yüklediği cinsiyet rollerinden kurtulup kadın olmanın asilliğinde hiçbir şiddet türünü kabul görmemeliler.
Gördüğümüz üzere tüm şiddet türleri birbirini tetikleyici ve tamamlayıcı niteliktedir. Kadınların aile içinde genellikle eşleri, aynı evde kalıyorlarsa kayınvalide-kayınbaba, ağabeylerinden yana şiddete maruz kaldıkları; çocukların ise üvey anne-babaları tarafından şiddete maruz kaldıklarını toplum içerisindeki gözlemlerimden söyleyebilirim. Evet, biz bunların hepsini biliyoruz diyebilirsiniz şu anda. Haklısınız bu toplumda yaşayan herkes biliyor; lakin tepki kimlerden geliyor veya neden gelmiyor? Yanıbaşımızda şiddete maruz kalan birilerini gördüğümüzde neden kaçıyoruz? Bana dokunmayan yılan bin yaşasın niye diyoruz? Tabiki empati yoksunluğumuzdan diyorum hep bunlar, bizi böyle empati yoksunluklarımız mahvetti. Biraz okun ucunu kendimize çevirelim, yakınlarımıza çevirelim. Neler yaşayabileceğimizi ve olanların karşısında neler yapabileceğimizi düşünelim.
ASIL ÖNEMLİ OLAN NELER YAPABİLİRİZ?
Toplum olma bilincini kaybettik, kaybediyoruz. Her gün onlarca şiddet haberi izlerken sadece o an üzülüp bir sonraki gün bir başka acı haberi duyana kadar unutuyoruz hepsini. Hepimize düşen görevler var, hepimize. Doktorlarımıza, avukatlarımıza, polislerimize, hakimimize, savcımıza, psikologlara, psikolojik danışmanlara, sosyal hizmet uzmanlarına, öğretmenlere, öğrencilere, komşulara, akrabalara, dostlara… Aslına bakarsak halka gittikçe çoğalıyor sadece ilk etap için en önemli yapı taşlarını yazmak istedim. Bir kadının, çocuğun şiddete maruz kaldığını görüp komşu, arkadaş, polis olarak bir şey yapmıyorsak, hakim-savcı olarak şiddete maruz kalan için tüm psikolojik durumları dikkate alarak hassas kararlar veremiyorsak, avukat olarak en iyi savunma mekanizmalarını kullanmıyorsak, öğretmen olarak sıralarda eli kalem tutan temiz zihinlere şiddetin her yönünün ‘’en kötü’’ olduğu bilincini vermiyorsak vay halimize. İlk başta bizler görevimizi tam yapacağız. Bir sürü sosyal sorumluluk projesi bulunuyor, en önemlisi bunlara destek olalım, olmaya çalışalım. Gelin beraberce Aile İçi Şiddeti Sonlandıralım!
"Toplumun en küçük birimi “Aile”dir" sözleriyle yetiştik yıllardır, okul sıralarında. O en küçük birimi sağlıklı bir şekilde koordine edemiyorsak sağlıksız toplum olmaya devam edeceğiz ve bu devamlılık bizi hiçbir zaman ilerletmeyecek, olduğumuz yerde köreleceğiz. Toplum değil, birbirinden bağımsız topluluklar şeklinde sadece hayatta kalma mücadelesi içinde yaşamın tadına varmadan yaşayacağız.
ŞİDDETİN EN HAFİFİ BİLE EN KÜÇÜK SU PARÇASINDA EN BÜYÜK HALKAYI OLUŞTURABİLİR, ÖNCE AİLEMİZDE SONRA TOPLUMDA ŞİDDETE BAŞVURMAYALIM, BAŞVURANLARA DA TEPKİSİZ KALMAYALIM!
KAYNAKÇA
https://aileicisiddeteson.com/
https://www.ttb.org.tr/eweb/adli/6
https://journals.istanbul.edu.tr/iuhfm/article/viewFile/1023021270/1023020060