ÇOCUKLARDA GÖRÜLEN UYUM PROBLEMLERİ VE DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI
Davranış bozuklukları, bir anda ortaya çıkmaz.
ÇOCUKLARDA GÖRÜLEN UYUM PROBLEMLERİ VE
DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI
Gelişim dönemlerine baktığımız zaman ergenlik ve bebeklik kazanımların olduğu bir dönem olmasına karşılık yaşlılık ise kayıpların olduğu bir dönemdir. Bu yüzden bebekler (0-2 yaş) ve çocuklar (ergenliğe kadar olan dönem) sürekli bir değişim ve gelişim halinde olup yeni beceriler kazanmaya açıktırlar. Ancak bu değişimler her zaman kolay olmamak ile birlikte bazı zorlukları da meydana getirmektedir. Bu ortaya çıkan zorluklara çevrenin olumsuz etkisini de eklediğimiz zaman çocukta duygusal bir anormallik gözlemek kaçınılmaz olacaktır. Çevrenin burada etkisi belki de en fazla üzerinde durmamız gereken noktadır. Bir çevre düşünün sizin için güvenli olduğunu hissetmiyorsunuz. Bu güvensizliği hem fiziksel hem de ruhsal bir güvensizlik olarak düşünebiliriz. Bunun sonucunda çocuk güvenebildiği bir çevreyi bulamayacak, aradığı sevgi ihtiyacınıkarşılayamayacak ve bu yüzden çevreden uzaklaşarak beni kimse sevmiyor ben yalnızım düşüncesine kapılacaktır. Bu durum ise ilerleyen yıllarda çocuklarda handikap şikayet topluma karşı uyum sağlayamama gibi bir probleme dönüşecektir.
Çocuklarda uyum problemi ve davranış bozukluklarını ele alırken ilk odaklanmamız gereken nokta davranış bozukluklarının bir anda ortaya çıkmadığıdır. Yani bir bireyin yalan söylemesinin yanlış bir davranış olduğunu hepimiz bilmekteyiz. Ancak 4 yaşındaki bir çocuğun yanlış söylemesi ile 20 yaşındaki bir bireyin yalan söylemesiaynı karşılanmayacaktır. Bu yüzden bir davranışı davranış bozukluğu diye nitelendirebilmek için bazı ölçütler ile bir oluşum sürecine bakmamız ve odaklanmamız gerekmektedir. Bu yüzden uyum ve davranış bozuklukları o anki döneme özgü davranışların kazanılamaması sonucu gelecek dönemlerde bunun bir davranış sorunu haline gelmesi ve yeri geldiğinde yeni becerileri öğrenmeye engel olmasıdır. Eğer ki çocuk bu sorununu çözmeye çalışırken bizler yani çevre çocuğun yanında olmayıp aksine ona engel olursak olağan ve geçici olan bu sorunlar çocuk için ufak bir kartopunun büyüyerek kocaman bir kartopu olması gibi gelecekte kocaman bir sorun olarak karşısına çıkar. Buraya kadar çocukta görülen uyum ve davranış probleminin ne anlama geldiğini ele aldık. Bunu bir örnek ile açıklamak gerekirse; örneğin baskıcı ve otoriter bir ailede yetişen bir çocuk düşünelim. Bu çocuk ailesinin baskı ve otoritesinden dolayı kendisini ifade edemeyecek ve içine kapanık bir birey olarak yetişecektir. Bu yüzden çocuk ileride de içine kapanık bir birey olabileceği gibi yeni ortamlara girme, uyum sağlama ve kendini ifade etmede zorluk yaşayacaktır. Bunu bir de soyut değil somut alanda düşünelim. Çocuklar yemeklerini kendileri yiyemezler. Anne babaları kendileri çocuklarına yedirmektedir. Çevremizde sık sık bununla karşılaşmaktayız. Böyle bir durumda çocuk bu davranışı öğrenmesi gereken zamanda öğrenemeyecek ve bunun sonucunda ilerleyen dönemlerde bu durum bir sorun haline dönüşecektir. O zaman buradan şu kanıya varabiliriz: çocukta uyum ve davranış problemlerinin sebeplerinden ilki otoriter, baskıcı ve aşırı koruyucu aile tutumlarıdır.
Çocukta uyum ve davranış bozukluğuna sebep olan sadece aile değildir. Çevrenin etkisi de burada çok büyüktür.Çocuğun yaşadığı dramatik olaylar, huzursuz bir aile ve çevre ortamında büyüme, aileden uzak yaşama veya aile bireylerinden birini kaybetme ve hatta taşınma gibi strese yol açan durumlar çevresel faktörler arasında örnek verebileceklerimizdir. Bunlara ek olarak çocuğun şiddet ve taciz görmesi, sevgi ihtiyacının karşılanamaması ve kardeş olması gibi durumlar çocukta uyum ve davranış problemine neden olan bir diğer faktörlerdir. Çocukta uyum ve davranış bozukluklarına vereceğimiz örnekleri sıralasak bitiremeyiz. O yüzden ben sadece burada en çok karşılaştıklarımızı ve önemli olanlarını ele almaya çalışacağım. Bunlar:
- Saldırganlık
- Altına ıslatma
- Dışkı kaçırma
- Tırnak yeme
- Parmak emme
- Çocukta tikler
Şimdi bu yazmış olduğum sorunları tek tek ele almadan önce çocuklarda uyum ve davranış bozukluklarındaki yapılan genel yanlışlara bakalım.
En büyük yanlışı çocuğa yine aile yapmaktadır. Aile çocukta böyle bir davranış gördüğü zaman benim çocuğumda bu olamaz, benim çocuğum yapmaz ve aman kimse duymasın bu sorunu gibi bir yaklaşımda olduğu için bu davranışı hemen ortadan kaldırmaya çalışacaktır. Bu noktada ortadan kaldırılması gereken ilk olarak davranışa neden olan faktörlerdir. Bu neden olan faktörleri ortadan kaldırmadığımız zaman bu sorun büyüyerek devam edecek veya yerine yeni davranış bozukluklarını getirecektir. Bu yüzden davranışa değil davranışa neden olan faktörlere odaklanmalıyız.
Peki bir davranışın problemli olup olmadığına nasıl karar veririz?
Sizce 18 yaşındaki bir gencin sigara içmesi döneme özgü bir davranış mıdır yoksa bir uyum ve davranış sorunu mudur? Bu noktada bakmamız gereken bazı ölçütler vardır:
- Yaşa uygunluk
- Davranışın yoğunluğu
- Davranışın sürekliliği
- Cinsel rol beklentileri
- Kültürel faktörler
1.YAŞA UYGUNLUK
Yukarıda vermiş olduğum örnek üzerinden gidecek olursak 18 yaşındaki bir gencin sigara içmesi çok anormal karşılamayacağımız bir durumken 8 yaşındaki bir çocuğun sigara içmesi bize anormal gelebilecek sapan bir davranıştır. Ancak bu noktada bir davranışın döneme özgü müdür yoksa değil midir olduğunu anlamak için döneme özgü davranışları bilmemiz gerekmektedir. Bunlardan en çok bilinmesi gerekenler şunlardır:
1.5-2 yaş: Huysuzluk, istenene şeyi yapmama, dikkat çekme arzusu, aşırı hareketlilik
3-5 yaş: Huysuzluk, istenene şeyi yapmama, dikkat çekme arzusu, aşırı hareketlilik, aşrı duygusallık ve yalan söyleme
6-10 yaş: Huysuzluk, aşırı hareketlilik, aşırı duyarlılık, yalan, okul başarısızlığı, kıskançlık
11-14 yaş: Huysuzluk, aşırı duyarlılık, kıskançlık ve okul başarısızlığı
15-18 yaş: Okul başarısızlığı, okuldan kaçma, içki ve sigara alışkanlığı
Buna bakarak 18 yaşındaki bir gencin sigara içmesi döneme özgü bir davranış olarak kabul edilirken 8 yaşındaki bir çocuğun sigara içmesi sapan bir davranıştır.
2. YOĞUNLUK
Bir çocuğun saldırganlık davranışını sergilemesi ancak çevresindeki insanlara zarar vermeye başladığı zaman bir sorun haline gelecektir.
3. SÜREKLİLİK
Davranışın uzun bir zaman sürekli tekrar etmesidir.
4. CİNSİYET ROL BEKLENTİLERİ
Bunu bir örnek üzerinden açıklayacak olursak bir kız çocuğunun erkeksi bir tavır sergilemesi anormal karşılanabilir ve sapan davranış olarak kabul edilebilir.
Not: Bu noktada sebep olan faktörleri dikkatlice ele almalıyız. Androjenlikgibi durumlar ilekarşılaşma ihtimalimiz yüksektir.
5. KÜLTÜREL FAKTÖRLER
Yaşanan çevreninde etkisi büyüktür.
Davranışın problem olduğunu anladığımız zaman nasıl bir yaklaşım sergilemeliyiz?
Sergilememiz gereken tutumları ele alacağımız sorunlarda daha detaylı işleyeceğiz. Kısa bir giriş ile buna değinmek gerekirse: çocuğun sergilediği problemli davranışa değil bu davranışa sebep olan etmenlere bakmalıyız. Bir çocuk düşünelim. Okulunda başarısız olmaktadır. Bu çocuk bizlere geldiği zaman davranışın sorun haline gelip gelmediğini anlamak için davranışa sebep olan faktörlere bakmalıyız. Okulda başarısız olan çocuk zihinsel yetersizliğe sahip bir birey olabilir. Bardağın bir de diğer tarafından bakacak olursak öğretmenin yanlış tutumu çocuğu bu duruma getirmiş olabilir. Bu açıdan baktığımızda davranış sabit kalmakta ancak sebep olan etmenler değişmektedir. Buna bağlı olarak bu davranışı problemli olarak kabul etme ölçütlerimiz de değişmektedir. Bu yüzden çocuğun çevresini de iyi bilmeyiz. Bu noktada pedagogların en çok başvurduğu yöntem ilk olarak çocuğun kendisini ifade etmesini sağlamaktır. Bu bazen çizdirilen bir resim ile bazen de sözcükler ile olmaktadır.
SALDIRGANLIK
Saldırganlık çocuğun kendisine ve çevresine zarar verecek davranışlarda bulunmasıdır diyebiliriz. Saldırganlığın sebeplerine bakacak olursak:
- Aile bazı durumlarda saldırgan davranışı desteklemektedir. Örneğin erkek çocuğunun kavga etmesine değil dayak atıp atmamasına odaklanan bir baba tutumu bu yanlışın en güzel örneğidir.
- Çocuğumuzun sergilemiş olduğu davranış doğru olamasa bile ona hiçbir zaman çok katı cezalar vermemeliyiz. Bu durum onu daha hırçın yapacaktır.
- Teknolojik aletlerde şiddet içerikli yayınlara bakan çocuk bundan etkilenebilir.
- Baba hayat koşullarından dolayı sürekli bir koşturma içerisinde olacaktır. Gün içerisinde sürekli annesi ile yaşayan çocuk bazı durumlarda feministlik bir yapıdan sıkılıp tam tersi bir hırçın erkeksi tavır sergileyebilir.
- Çevresel faktörlerin yanı sıra kalıtımsal sorunlarda olabilir. Beyin zarı iltihabı ve beyin zedelenmesi saldırganlığı doğuran bir diğer nedenlerdir.
Peki saldırganlık karşısında hangi çözüm yollarına başvurabiliriz?
- Anne ve baba çocuğa rol model olmalıdır. Evde babasının annesine şiddet uyguladığını gören çocukta çevresindeki bir kişiye hatta en yakınlarından kardeşine şiddet uygulayabilir.
- Çocuğa sergilediği davranışın yanlışlarını anlatın. Ona yaptığı yanlışı göstermeye çalışın.
- Eğer ki çocuk gerginse çocuğa mola tekniğini uygulayın ve çocuğun sakinleşmesini saplayın. (Mola tekniğinde çocuk gergin ortamdan uzaklaştırılarak sakin bir ortama götürülür)
- Çocuğun olumlu davranışlarını elinizden geldiğince pekiştirin. Bunun her zaman somut bir pekiştirecek olmasına gerekmez. Olumlu bir davranışı yaptığında ona bir aferin demeniz bile onun için atılan büyük bir adımdır.
- Çocuğunuzu evinize hapsetmeyin. Bu günümüz çocuklarının ele alınması gereken diğer en önemli sorunlarından biridir. Güvenli bir ortamda bırakın çocuğunuz dışarıda oynasın, arkadaşları ile eğlensin. Enerjisini en sağlıklı böyle atacaktır.
- Çocukla iletişim kurduğunuz zaman ben dilini kullanmaya dikkat edin. Çocuğunuza sen bu davranışı yaparak beni ve babanı çok üzüyorsun gibi ifadeler kullanabilirsiniz.
- Çocukların bu davranışlarına sebep olan faktörlerden biri de teknolojik aletlerdir. Çocukluğumuza inelim. Temel reisin ıspanak yediği zaman güçlendiğini gördüğümüz andan beri en çok yediğimiz yemeklerden biridir ıspanak. Çocuk bunun aksine olumsuz bir davranışı da izleyerek öğrenir ve bünyesine alır. Şiddet içerikli programlar izleyen çocuk şiddete başvurabilir. Bu noktada çocuğumuzu karşımıza alıp ona böyle şeylerin sadece bir kurgu olduğunu ve bizim yapmamamızın gerektiğini anlatmalıyız.
- Eğer ki çocuğun sergilemiş olduğu saldırganlık çevresindeki insanların güvenliğini tehdit etmiyorsa bu davranışın üzerinde çok durulmamalıdır. Bu madde diğer sorunlarda dauygulanması gereken bir yaklaşımdır. Düşündüğümüz zaman çocuk bu davranışı kardeşi olduğu için kıskanıp sergileyebilir ve sakin bir dil yerine hırçın bil dil kullanır. Yani saldırganlığa başvurur. Bu noktada eğer ki bu saldırganlık çevresindeki insanlara zarar verecek düzeyde değilse ancak aile bu konu üzerinde çok duruyorsa çocuk amacına ulaşmış olacaktır. Artık ailenin ilgisini çekmeyi başaran çocuk ben bunu yaptığım zaman benimle ilgileniyorlar diyerek davranışı sergilemeye devam edecektir.
ALTINA ISLATMA
Gündüz kontrol altına alma 2 yaş civarında gece kontrol ise 3,5-4 yaşları civarında gerçekleşmektedir. Yani ortalama en geç 4 yaşına kadar çocuk altına ıslatma sorununu kontrol altına almalıdır. Aksi taktirde altına ıslatma problemli bir davranışa dönüşecektir. Altına ıslatma en önemli sorunlardan biridir. Çünkü bu sorunu aşmakta oldukça zordur. Orana baktığımız zaman ise çocukların %15-%20'si hala altını ıslatmakta ve bu oranın ise %80 ise gece %5'i ise gündüz görülmektedir. Bu sorun ergenlik dönemine kadar kendini göstermek ile birlikte erkeklerde kızlara oranla 2 kat daha fazla görülmektedir. Tuvalet eğitiminde ailenin aşırı gevşek tutumu buna sebep olabilecekken tam tersi baskıcı bir tutumda çocuğa stres yaptırarak daha ileri boyutlara taşıyacaktır. Sadece çevresel faktörleri bu duruma sebep olarak görmek doğru bir tutum değildir. Sinir kas kontrolünün gecikmesi de altına ıslatmaya sebep olabilir. Altını ıslatma yeni bir kardeş doğduğunda annenin ilgisini çekmek için çocuğun kullandığı bir mesaj bile olabilir. Sürekli aile üzerinden örnek veriyoruz. Buradan devam edecek olursak ailenin ekonomik düzeyi de çocukta bu davranışın sergilenmesine sebep olabilir. Yoksul bir ailede yaşayan çocuk yaşadığı stres sonucu böyle bir davranış sergileyebilir.
Not: Çocuklarda 2-3 yaşından önce tam anlamıyla tuvalet alışkanlığının yerleşmemiş olmasının sebebi kas kontrolünün yeni yeni oturmaya başlamış olmasıdır.
Peki tedavi noktasında neler yapabiliriz?
İlk çocukluk döneminde çok abartılmamak ile mesafeli bir şekilde kontrol edilmelidir. Tedavi doğrudan ve dolaylı olmak üzere 2'ye ayrılmaktadır. Doğrudan tedavi çocuğa, dolaylı tedavi ise aileye uygulanmaktadır. Bunun için yani alt ıslatma sorunu için yapılmış özel yataklar bulunmaktadır. Alt ıslatma durumunda elektrikli sistem aktif olmakta ve çocuğu uyandırmaktadır. Bunun yanı sıra yapılmamasıgereken bir davranışta vardır. Bazı aileler çocuklarına yatarken az su içmeleri konusunda tembihler. Bu durum çocuk için stres yaratabilecek bir durumdur. Bunun yerine çocuk belirli aralıklarla uyandırılarak buna çözüm bulunmaya çalışılır. Ancak bu da geçerli bir çözüm değildir. Asıl tedavi temeldeki sebep olan etmeni bulmaktır.
DIŞKI KAÇIRMA
Bu probleminde ortalama 3-4 yaşlarına çözülmüş olması gerekmektedir. Yoksa sapan bir davranış kabul edebiliriz. Altına ıslatmaya oranla daha az karşılaştığımız bir davranıştır. Altına kaçırmaya sebep olan etmenlerin çoğunluğu bu davranış içinde geçerli olmaktadır.
Tedavisi
Dışkı kaçırmaya engel olmak için 3 tür yaklaşımdan bahsedebiliriz.
Tıbbi müdahale ile fitil gibi tıbbi malzemeler kullanarak bu sorunortadan kaldırılmaya çalışılır.
Psikoanalitik görüşe göre önceden bildiğimiz bilgilere de bir dönüş yaparsak dışkı kaçırma iç çatışmaların bir belirtisi olarak değerlendirilir. Bu yaklaşımda da tedavi doğrudan ve dolaylı olmak üzere 2 boyutta ele alınabilir. Doğrudan tedavi oyun tedavisi, psikoterapi ya da grup tedavisi yoluyla verilen tedavilerdir. Dolaylı tedavide ise amaç çevre koşullarını iyileştirmektir. Bu yüzden aile terapisi ve öğretmenle görüşme yapılabilir.
Davranışsal terapide ise çevrenin davranışsal boyutu düzenlemeye çalışılır.
PARMAK EMME
Bu davranış ile ortalama 3-4 yaşlarına kadar karşılaşmaktayız. Gözlemlerimize dayanarak diyebiliriz ki bebeklerin çoğu parmaklarını ve özellikle baş parmaklarını emmektedirler. Parmak emmeye bebeklerin çoğunda rastlamamızın sebebi bebeklerin bu davranışı anne karnında öğrenmiş olması ve doğduklarında sahip oldukları reflekslerden biri olduğudur. Bebeklerin doğumdan sonra parmaklarında ve bileklerinde kabarcık olmasının sebebini de bununla açıklayabiliriz. Çocuk zamanla sadece kendi parmağın değil oyuncak bebeklerinin parmağını emme noktasına kadar ulaşacaktır. Annelerin büyük bir çoğunluğu parmak emmenin açlıktan kaynakladığını düşünür. Oysa parmak emmenin %50'den %87'ye varan büyük bir oranda beslenmeye bağlı olamayan bir durum olduğu kanıtlanmıştır. Buna karşılık olarak çocuk uykusu geldiği zaman parmağını emebilir ve bu durum 1 yaşından 3 yaşına kadar çocuğun direnci ile devam eder. Bazı bebek ve çocuklar ise diş çıkartırken veya utanıp sıkıldığı zaman parmağını emmektedir. Sonuç olarak diyebiliriz ki bu davranışın en geç 4-5 yaşlarına kadar aşılmış olması gerekmektedir. Aile böyle bir davranış ile karşılaştığı zaman gayet sakin ve sabırlı bir tavır sergileyerek sürekli ilgi göstermekten kaçınıp bu davranışın kendisi ve çevresi için rahatsız edici bir davranış olduğunu anlatmalıdır. Çocuğun bunu yapma sebebi aslında çok açıktır. Mesela kardeşi olan bir çocuk ilgiyi üstüne çekebilmek için bu davranışı sergileyebilir. Eğer aile telaşa kapılıp bu durum karşısında çocuk üzerindeki ilgisini arttırırsa çocuk amacına ulaşmış ve ilgiyi üzerine çekmiş olacaktır. Böylece ne zaman sevgi ve ilgiye acıksa bu davranışa başvuracaktır.
TIRNAK YEME
Kıskançlık, ilgisizlik ve stres tırnak yemeye sebep olan etmenlerin en başında gelenlerdir. Bu noktada çocuğa olumsuz model olmakta dikkat edilmesi gereken diğer bir noktadır. Bir evde tırnak yiyen bir anne veya babanın olması sonucu çocukta bu davranışı sergileyebilir. Ortalama 3-4 yaşlarına kadar aileler bu davranışı görmezden gelip altında yatan sebepleri araştırılmalıdır. Bu noktada önceki davranış bozukluklarında yaptığımız gibi çocuğu karşımıza alıp bu durumun yanlışlarını anlatmalıyız. Bu konuda gördüğümüz diğer olumlu bir yaklaşımda kız çocuklarına oje ve manikür eşyaları alınmasıdır.
ÇOCUKTA TİKLER
Tik istemli kaslarımızda istem dışı meydana gelen kasılmalardır. Tikler en sık boyun ve yüz kaslarında görülmektedir. Tikler genellikle iç çatışmaları dışa atmak için kullanılan bir yoldur. Mesela çocuk boynunu her silkişte iç yaşamdaki bir çatışmadan kurtulma çabası içerisinde olabilir. Tike sebep olan etmenlerden biri de taklittir. Bildiğimiz üzere çocuklarda 18 aylık olana kadar ertelenmiş taklit görülmektedir. Yani çocuk bir yerde gördüğü bir davranışı başka bir zaman aniden sergileyebilir. Bu davranışın tedavisinde çevrenin güvenilir bir çevre olması, ailenin çocuğa güven vermesi ve uzman pedagog veya ruh sağlığı alanında bilgili kişiler ile görüşülmelidir.
Bu yazı ile sizlere çocuklarda görülen uyum ve davranış bozuklukları, bu sorunların neler olduğu ve tedavisinde nelere başvurabileceğimizi ele almaya çalıştım. Ele almak istediğim birçok uyum ve davranış problemi olmasına rağmen kısa tutmak zorunda kaldım. Bu yazımda ele almak istediğim en temel problem yalan söylemek davranışıydı. Sebebi en sık karşılaştığımızbir problem olmasıydı. Ancak yalan söylemek üzerine bir şeyler karalamak gerekirse bu tek başına bir çalışma oluşturacaktır. O yüzden bu konuya burada yer vermedim. Başka yazılarımda yalan söylemek konusunu en önemli noktaları ele almak ümidiyle. Son olarak yalan söylemek ile ilgili birkaç kelime söyleyerek bu probleme de bir noktadan değinerek bitirmek istiyorum. Bir kız çocuğunuz var. Eşinizden gizli bir iş yapıyorsunuz ve çocuğunuzda bunu görüyor. Çocuğunuza bu yaptığımızı sakın baban bilmesin diyorsunuz. Böyle bir durum karşısında çocuğuna aklından geçenler sizce nelerdir? Ben sizin yerinize cevaplayayım. Annem bir durumdan kendini kurtarmak için yalana başvurmakta ve kendini kurtarmaktadır. İlerleyen dönemeler de bu çocuğun zorda kaldığı bir durum karşısında yalan söylememesi kaçınılmaz bir durum olacaktır. Çocuklar ilk 5 yaş döneminin sonuna kadar yalan nedir bilmez. Daha doğru ve yanlışı bile yeni yeni ayırt etmeye başlar. Bu yüzden çocuklar için yalanın ne beyazı vardır ne de pembesi. Sadece pamuk şekeri vardır. Ancak bu sadece bu dönem için geçerlidir. Pamuk şeker eğer ki tüm yüzünüze bulaşır ve silmezseniz önünüzü göremezsiniz ve tatlıda gelse rahatsız olursunuz. Yalanda aynı böyledir. Yüzünüzü zaman geçtikçe öyle bir kapatır ki sizi bazen zorda kaldığınız durumlardan kurtarabilir ve tatlı gelebilir. Ama sizi rahatsız etmeyeceği ve bir sorun olmayacağı da kaçınılmazdır.
Çocuklar yağmura benzer. Onları bir kaba koymaya çalışmayınve toprak olun. Karınlarını doyurduğunuz kadar ruhlarını da doyurun. Bu doyurduğunuz ruhlar sayesinde her türlü engeli zamanında aşacaklardır. Çocuklarınızın arkasında değil yanında olur. Varlığınızı sadece hissetmesin aynı zamanda görsün.
İBRAHİM CAN YURDUNUSEVEN
ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ
Bu haber toplam 52159 defa okunmuştur
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.