KİŞİSEL GELİŞİM Mİ BİLİŞSEL ÇARPITMA MI?

KİŞİSEL GELİŞİM Mİ BİLİŞSEL ÇARPITMA MI?

Gerçek kişisel gelişim ile suistimal edilen kişisel gelişim arasındaki fark nedir?

"KİŞİSEL GELİŞİM" Mİ YOKSA "BİLİŞSEL ÇARPITMA" MI?

       Piyasada kişisel gelişim ve yaşam koçluğu adı altında birçok gerekli-gereksiz kitap ve şahıs isimleri dolaştığı hepinizin malumu. Peki bu eserlerin içerikleri ve o kişilerin anlattıkları şeyler ne kadar doğru? Bu eserler ve kişiler neden bu kadar ilgi çekiyor?

       Bu tür kitaplara baktığımızda bariz olarak iki şey dikkatimizi çekiyor: Birincisi, yoğun bir dini söylem (dünyevi bir tasavvuf edebiyatı atmosferi); ikincisi ise akılları uyuşturup tamamen hisleri harekete geçiren abartılı, aşırı süslü ve gerçeklikten kopuk sloganvari cümleler! Mesela; "Allah De Ötesini Bırak" (1), "Üzüntüyü Bırak Yaşamaya Bak" (2), "Düşün ve Zengin Ol" (3) gibi bazısı 1.5 milyondan fazla satan kitapların veya "Mutluluğun 7 yolu", "Çekim yasasının gücü", “Evrenin ve düşüncenin gücü” gibi sihirli başlıkların bu kadar ilgi çekmesinin nedeni ne ola ki?

       Tabi ki de cevap açık: Bu tarz söylemlerin insanların en zayıf noktaları olan inanç hassasiyetini tetiklemeleri ve nefislerine (veya ilkel benliklerine) hoş gelmeleri. Çünkü Rabbimiz Allah, hepimizin fıtratına doğuştan gelen bir inanma güdüsü/ihtiyacı ve rahatlama ihtiyacı yerleştirmiştir. İnsan büyüdükçe bu içindeki iman/inanç tohumu da filizlenip yeşerir ve kişi doğru/gerçek inanç sistemini bulmadığı takdirde önüne çıkan ve kendisini rahatlatan ilk şeye/şeylere teslim olma gereği hisseder.

        Evet, insan zayıf bir varlıktır. İçinde bulunduğu rahatsız edici durumdan veya hislerden kurtulup rahatlamak için kendisini çok çabuk kandırabilir. Sigmund Freud'un da isimlendirdiği şekliyle "savunma mekanizması" (alanımızın çok sevdiğim hocalarından Prof. Dr. Hasan Bacanlı Hocamın deyimiyle ise "avunma mekanizması") kullanabilir. Bu (s)avunma mekanizmaları sayesinde kişi gerçekten kendini avutacak şekilde düşüncelerini-zihin kodlarını kilitler ve yönlendirir. Böylece gerçekliklerden uzaklaşarak o metin yazarının o kitapta yazdığı şeylerin gerçek olduğuna kendini inandırmaya başlar. Çünkü vakıanın gerçekten o şekilde olmasını ister. İşte tam bu noktada Aaron Beck’in ifade ettiği "bilişsel çarpıtma (düşünce hataları)" dediğimiz zihni yanıltma (zihnî yanılma) süreci devreye girer.

        Şimdi “savunma mekanizmaları ile bilişsel çarpıtma kavramları farklı şeyler, ikisini neden bir arada andın?” diye düşünebilirsiniz. Evet, bu isimlendirmeleri yapan kuramcıların kendi baktıkları yerlerden ve çalışma alanlarından bakıldığında ve kendi kavramsal terminolojileri açısından düşünüldüğünde ilki tamamen bilinçdışı bir süreç, ikincisi ise tamamen zihinsel bir süreç. Bunu ben de biliyorum fakat sonuçta kavram olarak ikisinin de ortak iki yönü var: Zihinsel bir süreç olmaları ve gerçeği olduğundan farklı (çarpık) algılatmaları.

         Her neyse, bu tarz eserlerin yazarları insanı etkilemenin ve düşünsel-hissel olarak aldatmanın yollarını o kadar iyi biliyorlar ki kişileri kendilerine çekiyorlar. Bunlara aldanmamak için ne yapılması gerekli peki?

         İlk olarak, bireyin gerçeklikten kopmaması gerektiğinin farkında olması lazım (Mesela “şunu yaptığında veya düşünceni değiştirdiğinde hayatındaki tüm sorunlar çözülecek” gibi mantıksız ve gerçekdışı şeylerin yanlış olduğunu bilmesi lazım).

         İkinci olarak, tabi ki de dini inancımız olacak ve Rabbimize dua edeceğiz. Duanın herşeyi değiştirebilecek bir gücü olduğunu, Allah’ın ona öyle bir özellik verdiğini de kabul ediyoruz. Ancak sözel dua tek başına yeterli değildir. Yanında mutlaka fiili (davranışsal) duanın da yapılması gereklidir. (Mesela bazı yaşam koçları veya danışman olduğunu iddia edenler: “düşünceni değiştir ve her gün olmasını istediğin şey için dua et. O zaman istediğin gerçekleşecek, evren sana pozitif şeyler gönderecek” gibi ifadeler kullanıyorlar. Halbuki burada da birkaç açmaz vardır:

         İlk açmaz: Düşüncesini değiştirmek ve dua etmek sadece kişinin kendisini psikolojik olarak iyi hissetmesine yardımcı olur, gerçekte olanların onun düşündüğü veya istediği şekilde olmasını tek başına sağlamaz. Bunun için yukarıda belirttiğim gibi olumlu düşünce ve sözel duanın yanında fiili olarak da harekete geçmek ve isteğinin olması için sebepler aleminde gerekli olan şeyleri/davranışları yerine getirmek gereklidir.

         İkinci açmaz: “Düşüncenin gücü”, “evrenin gücü”, “evrenin sana istediğin şeyi geri göndermesi” diye bir hurafe de gerçek değildir. Evren zaten şuursuz bir varlıktır, sana ne gönderebilsin! Doğrusu: “Allah’ın gücü” ve “Allah bana olmasını istediğim ve düşündüğüm şeyleri istediği an verebilir. Ancak benim de bunun için, o işin gereklerini yerine getirmem sonra da sözel dua etmem ve Allah hakkında (‘çalıştığıma mutlaka güzel karşılık verecektir’ şeklinde) güzel düşünmem gereklidir” şeklinde olmalıdır.

         Bunlara aldanmamak için son olarak da dini bilgilerimizi gerçekten ehil olan kişilerden doğru şekilde öğrenmemiz ve bu kişilerin tasavvuf adı altında yazdığı mistik ifadelere kolay aldanmamamız lazımdır.

         Bu konuda kendi tespitlerimi ve fikirlerimi sizlerle paylaştım. Eleştirisi ya da eklemesi olan olursa seve seve dikkate alırım. Umarım faydalı bir yazı olmuştur. Herkese selamlar…

Dipnotlar:

1) Yazarı: Uğur Koşar

2) Yazarı: Dale Carnegie

3) Yazarı: Napoleon Hill

Durdu TOPAL / Psikolojik Danışman, YTÜ PDR Mezunu. Yazı: 10 Ocak 2017

Bu haber toplam 4155 defa okunmuştur

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.