VAROLUŞSAL ANALİZ: LOGOTERAPİ ÜZERİNE…

VAROLUŞSAL ANALİZ: LOGOTERAPİ ÜZERİNE…

Varoluşsal Analiz

VAROLUŞSAL ANALİZ: LOGOTERAPİ ÜZERİNE…

V. Emil Frankl 26Mart 1905’te Yahudi bir ailenin çocuğu olarak Viyana’da dünyaya gelmiştir. Erken yaşlarda Freud’la yaptığı yazışmalar sonucunda 19 yaşında ilk makalesini yazmış ve uzun bir süre, önce Freud’un daha sonra Adler’in çalışmalarına devam etmiştir.  “İnsanlar Anlam Bulmak İçin Araştırır” kitabı dünyada en iyi satan kitaplar arasında yerini almıştır. Bu kitabında yaşamının bizzat işkence olduğu bir yerde insanların neden intihar etmediklerini, neden inadına yaşamakta direttiklerini sorgulamıştır. Bütün olumsuzluklara rağmen var olan duruma ve geleceklerine bir anlam yükleyebilen insanların dirençlerinin arttığını gözlemlemiştir. Yani Frankl, neyin hasta, mutsuz ettiğini değil, neyin insanı sağlıklı, ayakta tuttuğunu sorgulamıştır.

Frankl, uzun yıllar boyunca sahip olduğu düşünce ve çalışmalarıyla 3.Viyana Okulu olarak adlandırılan logoterapiyi geliştirmiştir. Logoterapi “anlam yoluyla terapi” anlamına gelmektedir. Logoterapi, diğer terapi yöntemlerinin savunduğu  “terapi yoluyla anlam” düşüncesinin tersi bir anlayışa sahiptir.

Logoterapinin amacı; bireyin hayatındaki gizli anlamın farkına varmasına, bir amaç bulmasına, kendini aşma doğrultusunda olumlu bir biçimde hareket etmesine yardım etmektir. Temel varsayımları özgür irade sistemi ve hayatın anlamıdır. Bu varsayımlardan herhangi biri engellenir, bastırılır ya da görmezden gelinirse sonucunda bir içsel boşluk duygusundan varoluşsal boşluk açığa çıkar.

Frankl iki şey iddia eder:
1) İnsanlar, anlam istemine sahiptir,
2) Anlam, dünyada mevcuttur ve onu bulmak insanlara düşer. Anlam bulmak, bireyin kendisiyle meşgul olması değil, kendisi dışındaki dünyayla ilgilenmesindedir.

Logoterapinin dayandığı 3 temel ilke vardır:

1) İrade Özgürlüğü
2) Anlam İstemi
3) Yaşamın Anlamı

1) İrade Özgürlüğü

İrade özgürlüğü insanların özgür seçim kapasitesine sahip olduğunu anlatan bir kavramdır.  İnsanlar sonu olan varlıklardır ve insan özgürlüğü koşullar tarafından kısıtlandırılmıştır. Frankl’ın düşündüğü özgürlük, koşullardan özgür olmak değil var olan koşula karşı kişinin tutumunu seçme özgürlüğü, yani bir tutum belirleme özgürlüğüdür.

İnsanın ayırt edici özelliğidir iradesi ve aynı zamanda sahip olduğu tek şeydir.

Ey iradem!
Sahip olduğum, benim dediğim…
Hem esirimsin, hem esirinim. Hem uzaktan gelir sesin
Hem de ensemi yakar nefesin
Hem sılamsın burnumda tüten, hem gurbetim…
Düşlediğim kadar özgür,
Yaşadığım kadar gerçeksin
Yelkenlinin ufukta gördüğü,
Rüzgarın buluta değdiği yerdesin.
Başka yerlerde arasam da seni biliyorum seni, biliyorum:
Sen sorumluluğun düştüğü yerdesin, özgürlüğün de!
Sen bendesin! Ben sende!
                                                   (Sema KÜSMENOĞLU)

Anlam arayışı insanda içsel bir gerilim yaratır. Bu gerilim ruh sağlığının vazgeçilmez önkoşuludur. Logoterapiye göre insanı gerilimsiz bir denge durumuna değil, uğruna çaba göstermeye değer bir hedefe, kendi isteğiyle tercih etmiş olduğu bir amaç uğrunda mücadele etmeye ihtiyacı vardır.

2) Anlam İstemi

Anlam istemi; Frankl’ın yaşamda uygun bir anlam ve amaç bulma ihtiyacı için kullandığı terimdir. Yaşamak için önemli bir motivasyondur. Güçlü bir anlam istemi kişinin sağlığını hem fiziksel hem de ruhsal olarak destekler ve yaşamı güçlü şekilde devam ettirir. Anlam istemi farklı bilişse ve davranışsal süreçlerle karşılanabilen üç anlam ihtiyacını içerir
1. İnsan varlığını anlamlı kılma ihtiyacı,
2. Olayları anlamlı kılma ihtiyacı,
3. Kişisel anlam yaratma ihtiyacı.

Bizi etkileyen sadece güncel olaylar değil bu olaylara yaptığımız yorumlardır Dış dünya ve iç dünya olmak üzere iki alanda yaşarız ve işlev görürüz. Ancak en önemli gerçeklik iç dünyamızdadır.

3) Yaşamın Anlamı

Yaşamda anlam her zaman değişebilir; ancak hiçbir zaman yok olmamaktadır. Yaşamın standart bir anlamı yoktur. İnsandan insana, günden güne farklılık gösterir. Bu nedenle, önemli olan genelde yaşamın anlamı değil, daha çok belli bir zaman diliminde insan yaşamının öznel anlamıdır. Kişinin, soyut bir anlam arayışına girmemesi gerekir. Kişinin, yaşamın anlamının ne olduğunu sormaması, bunun yerine bu sorunun kendisine sorulduğunu kavraması gerekir. Frankl; yaşamın anlamının çalışmak olmadığını söyler. Çalışmak, bağımsız olarak mutluluk getirmez; bir kişinin yaşamındaki görevi yerine getirdiği anlamına gelir.

Yaşamın anlamını aramak… Bir arayışla başlar bazen yolculuklar, duygular, düşünceler, davranışlar, mutluluklar… Mutluluğu arayış? Melekler mutluluğu, insanlar kolayca bulmasın, değerini bilsinler diye saklamaya karar vermişler. Önce bir ağaç kovuğuna saklamışlar, sonra bir taşın altına, bir dağın zirvesine… derken bu yerlerin kolay bulunabileceğinin farkına varmışlar ve mutluluğu insanın içine, kalbine saklamaya karar vermişler En iyi saklama metodu! Ve mutluluk, insanın içine, kalbine saklanmış, anahtarı da yaşamada değil yaşa(t)makta, başkalarını mutlu etmekteymiş. İki evi, üç arabası olan değil, her isteği gerçekleşen çocuk değil, zengini-fakiri, yaşlısı geçi değil; her kim olursa olsun “iradesiyle başkasını mutlu eden” mutlu olur.

Mutlulukla ilgili şöyle bir deney yapılmış: bir grup insana balonların üstüne kendi isimlerini yazması ve balonları karışık bir şekilde boş bir odaya bırakılarak kendi isimlerinin yazıldığı balonu bulmaları istenmiş. Şöyle bir kare çıkmış ortaya: Birbiriyle itişip kakışan, birbirine bağıran, zamanını ve enerjisini boşa harcayan insanlar… Bir de şunu denemişler: “Herkes sırayla eline aldığı ilk balonun üstündeki ismi okusun ve sahibine teslim etsin.” Bu denemeden sonraki kare de şöyle: Herkes mutlu! Yani kendi ismini, kendi mutluluğunu arayan bulamayabilir, zamanını ve enerjisini gereksiz yere tüketir. Başkası için uğraşan insan ise hem mutlu olur hem de en değerli, nadir şeylerden olan “zaman ve enerjisini” boşa harcamamış olur. Şimdi mutlu muyuz, bunu düşünürken bir yandan da sahip olduğumuz ya da sahip olduğumuzu zannettiğimiz mal, mülk, değer, eşya, hayvan vs. düşünelim. Bu satırları beğenerek ya da beğenmeyerek ilerleyen okur, sen neye ya da nelere sahipsin? Ev, araba? (Hayır!) Elinin-kolunun, gözünün kulağının sahibi? (Hayır!) Ne demiş Can Yücel “…Hatta elini ayağını bile sahiplenmeyeceksin. Senin değillermiş gibi davranacaksın!” Doğumdan ölüme kadar kullandığımız, bizi biz yapan elimiz-kolumuz tüm uzuvlarımıza bile sahip değilsek neye sahibiz? Sahip olduğumuz tek şey “irademiz”. Her şey iradede başlar ve son bulur. Ruhun kasıdır, irade. Ne kadar güçlendirir, güçlü tutarsak o derece anlamlı yaşarız. İrademizle yaptıklarımızdan ya da yapmadıklarımızdan sorumlu olur ve dünyayı irademizle yaşarız.

Logoterapi yaşamın anlamını iki alt başlıkta ele alır: sevginin anlamı ve acının anlamı.

Her şey zıttıyla var olur: İyi-kötüyle, gece-gündüzle, soğuk-sıcakla… Her şey denge üzerine kurulmuştur. Logoterapi yaşamın anlamını “sevgi ve acı” başlıkları altında ele almıştır. Yaşamı bir tahterevalliye benzetirsek bir tarafı sevgi bir tarafı acı olsa… Hep sevgi ağır bassa? Ya da hep acı ağır bassa?  İkisi de mutsuz eder insanı, keyif vermez. Sevgi ve acı tarafları denge içinde sallarsa yaşamımızı, çocuklar gibi keyif almayı, hayattan anlam çıkarmayı öğrenebiliriz. Şimdi logoterapiye göre sevgi ve acının anlamlarına bakalım:

Sevginin Anlamı: Logoterapiye göre insanı kurtaran ve yaralarını saran tek şey sevgidir. Sevmediği sürece hiç kimse, bir başka insanın özünün farkına varamaz. Sevgi yoluyla birey, sevdiği insanın sahip olduğu potansiyelleri görebilir ve potansiyellerini gerçekleştirmesine yardımcı olabilir. Adler’e göre insanın yaşamında yerine getirmesi gereken üç zorunluluk vardır: diğer insanlarla ilişkiyi sürdürme, geçinmek için bir meslek bulma, insan türünün üremesi için sevgi dolu bir ilişkiye sahip olma.

Acının Anlamı: Logoterapiye göre acı, insan yaşamının bir parçasıdır. Logoterapi tarafından önerilen en iyi iyileştirme değeri, cesur bir şekilde kaçınılmaz acıyı omuzlamaktır. Eğer kişi kaçışı olmayan bir acıya kahramanca katlanarak anlam bulursa, kendisini değiştirir ve bütün potansiyellerini ortaya çıkarmaya, kendisi olmanın ne anlama geldiğini görmeye biraz daha yaklaşır. : Nietzche’nin nedeni olan, nasıla katlanır, sözü; anlamı bulduğumuz zaman acıya katlanabileceğimizi ifade etmektedir. Bir kişinin tutumunu değiştirmesi ve yaşamda anlam bulmak için ruhsal enerjisini yönlendirmesi acıya verilen logoterapötik karşılıktır. Aşırı acı durumlarında bile yaşamda keşfedilecek anlam vardır. Yani her şerde bir hayır vardır.

İNSAN DOĞASINA BAKIŞI

Frankl’a insanın tanımı sorulduğunda verdiği cevap “İnsanoğlu ilerde ne olacağına karar verme özgürlüğüne sahip olan bir varlıktır” olmuştur. Kişiliği deneyimler değil, verilen kararlar belirler. İnsan her türlü kısıtlama altında bile kaderinin kurbanı değil efendisi olabilme potansiyeline sahiptir. Bireyin verdiği kararlar hayat karşısındaki konumunu belirler.

Özgürlük ve Sorumluluk

Frankl, yaşamda özgürlük ve kader alanı olmak üzere iki alan tanımlamıştır. Kader alanı; genetik kodlar, fiziksel yetenekler, sınırlılıklar, kader olayları, kazalar, yetiştiriliş ve mevcut durumları içerir. İnsanların özgür oldukları alan ruh boyutundadır. Logos; anlamı ifade ederken aynı zamanda “ruh” olarak da açıklanabilmektedir. Bu açıdan bakıldığında logos aynı zamanda logoterapinin ruh boyutuna verdiği önemi de ifade etmektedir. Bugüne kadar insanoğlunu hasta eden şeyler sorgulanırken, Frankl insanı duygusal olarak sağlıklı tutan şeyin ne olduğunu sorgulamıştır. Ruhsal boyutumuz bizi somatik ve psişik boyutun üzerine yükseltir. Bu boyut bizi diğer canlılardan ayıran ve bizi özel olarak insan yapan varlığımızın boyutudur. Ruh; zamanın ve boşluğun ötesindedir, asla hastalanmaz ya da ölmez. Logoterapi; özgür ve bilinçli olmak sorumlu olmaktır, diye açıklar. Kişisel sorumluluk güçlüdür ve özgürlüğün olası sonucudur. Birey eğer özgürse aynı zamanda sorumludur.

LOGOTERAPİNİN BAZI TEMEL KAVRAMLARI

Aşırı Niyet

Frankl, bir şeyi aşırı istemenin, bir şeye ulaşmaya aşırı çaba göstermenin istenilen şeye ulaşılmasını engellemesi olgusunu anlatmak için kullandığı terimdir. “Muradını gizli tut ki ulaşasın-eresin” atasözümüz aşırı niyet kavramı altında düşünülebilir. Aşırı niyet, nevrotik bireylerde sık sık gözlenen “beklentisel kaygı” durumunu başlangıç noktası olarak ele almaktadır. Duygular, aşırı niyetten kaçar. Birey, zevki amaç edindikçe amacı kaybeder. Bir insan mutlu olmak için ne kadar çok uğraşırsa mutsuz olma olasılığı da o kadar yükselecektir. Mutluluk ama yapıldığında yok edilmiş olacaktır ya da ulaşılması imkansız duruma gelcektir.

Aşırı Düşünme

Bir şeyin olmasından aşırı korkmanın, korkulan şeyin olmasına yol açması olgusunu anlatmak için kullanılan terimdir.

Kendini Aşma

İnsanın bencilliğini aşması, insan dışında ve üstünde bir şeye ya da birine yönelme isteğini yansıtmaktadır. İnsan sadece varoluşundaki bu kendini aşmayı gerçekleştirdiği zaman gerçekten insan olmakta ya da gerçek benliğine ulaşmaktadır. Nevrotik bireylerin, ilk olarak başkaları için bir şeyler yapmak yerine kendileri için bir şeyler elde etmeyi amaçladıkları bulunmuştur. Başkaları için bir şeyler yaparak insanlar, kendilerine daha çok yardım ederler.

Kendine Uzaktan Bakma

İnsanoğlu hareketlerinin sonucunu tahmin etme kapasitesine sahiptir. Kendimizi bir adım öteden gözlemleme kapasitesine sahibiz. Kendine uzaktan bakma kavramı kendimizin ötesinden anlama ulaşabilmekle ilişkilidir. Kendimize uzaktan bakmamızı, eğer gerekirse karşı koymamızı ve kendimize gülmemizi sağlar. Bu durum, insan ruhunun meydan okuma gücünün, kendine karşı bile bir tutum belirleme kapasitesine sahip olduğunu gösterir.

Varoluşsal Engellenme

İnsanın anlam isteminde yaşadığı hayal kırıklığını farklı bir şekilde adlandırmaktır. Frankl’a göre bireyin yaşamak için bir anlam, bir neden bulamamasının neden olduğu engellenme duygusudur. Bu duygu da zamanla varoluşsal boşluğa yol açar.

Varoluşsal Boşluk

Frankl, varoluşta kişisel anlam eksikliğini varoluşsal boşluk olarak adlandırır. Kişide; şüphe, içsel boşluk, sıkılma, duygusuzluk, nedensiz korku, sevgi yoksunluğu, geleneklere uyma, kötümser düşünme ve anlamsız varoluş belirtileriyle ortaya çıkar.

Noojenik Nevrozlar

Varoluşsal boşluk nevrotik semptomlarla birleştiğinde, modern ruh sağlığı kliniklerindeki tipik vakaların %20’sini temsil ettiğine inanılan noojenik nevroz adı verilen yeni bir nevroz üretir. Noojenik nevrozlar şimdiki zamanda oluşur. Frankl, nevrozların bireyin manevi açlıkla sonuçlanır, yaşamda anlam duygusu geliştirmesini engeller. Böylece danışanın manevi ihtiyaçlarının farkına varmasına yardım etmek terapistin görevi haline gelir.

TERAPÖTİK SÜREÇ

Varoluşçu psikoterapi yaklaşımları içinde, bir teknik ortaya koyan tek yaklaşım logoterapidir.  Terapistin fonksiyonu, danışanlara yaşamdaki belirli anlamların ne olması gerektiğini söylemek değil, acı çekerken bile bir anlam bulabileceklerini vurgulamaktır. Danışanların kapasiteleri konusunda gerçekten dürüst olmak gerekir. Hiç kuşkusuz bir süre bocalayacaklar ve kaygı duyacaklardır. Bu onların yeni değer kaynaklarını keşfetmelerine ve kendi kapasitelerine güvenmelerini öğrenmeleri için terapistin güvence vermesi çok önemlidir. Yani bir insana olduğu gibi değil olabileceği gibi davranırsak, ona fayda sağlamış oluruz.

Logoterapi geçmişe odaklanmanın aksine danışan tarafından geleceğinde gerçekleştirilecek anlam üzerine odaklanır. Geçmişimizi değiştiremeyiz; ancak geleceğimizi de etkileyen bugünümüzü değiştirebiliriz. Logoterapide amaç, insanların kendi sorumluluklarının, özgürlüklerinin ve ruhlarının kaynağının farkına varmalarına yardımcı olmaktır. Terapi sürecinde problemli bireyin kendi varoluş sorumluluğunun tam olarak farkına varmalarına yardımcı olmaktır. Birey neye karşı neden ya da kime karşı sorumlu olduğunu kendisi farkına vararak görmelidir.

Logoterapötik tedavi genellikle dört aşamayı içerir ve her bir aşamanın kendi içinde bir amacı vardır:
1) Semptomlardan Uzaklaşma
2) Tutumların Değiştirilmesi
3) Belirtileri Azaltma
4) Anlamlı Aktiviteler, Deneyimler ve Tutumlara Yönelim

1) Semptomlardan Uzaklaşma: Terapötik aşamaların ilk amacı danışana kendisi ve semptomları arasına mesafe koymasında, kendine uzaktan bakmasında yardımcı olmaktır. Danışan, semptomları ile aynı şey olmadığını anlayarak istenmeyen alışkanlık ve örüntülerini değiştirebileceğini öğrenir. Kendine uzaktan bakmayı başarmak için kullanılan teknikler: paradoksik niyet, düşünce odağını değiştirme, sokratik diyalog.

2) Tutumların Değiştirilmesi: Terapinin ikinci aşaması, danışanın tutumlarını değiştirmeyi amaçlar. Danışan, semptomlarına karşı uzaklık kazanır kazanmaz kendisine, başkalarına veya yaşama yönelik sahip olduğu değer ve tutumları yeniden gözden geçirmeye açık hale gelir.

3) Belirtileri Azaltma: Başarılı bir tutum biçimlendirme, semptomların yönetilebilir ya da görünmez hale gelmesini sağlar. Sokratik diyalog semptomlarını keşfetme başarısına ya da değiştirilemez kadere karşı takınılan cesur duruşa dikkati çekmede kullanılabilir.

4) Anlamlı Aktiviteler, Deneyimler ve Tutumlara Yönelim: Logoterapi sürecinde anlam terapist ve danışan arasındaki ortak bir girişimle keşfedilir. Aktiviteler danışan tarafından seçilirse iyileştirici olur. Aktivite ya da tutumlarda bulunabilen değerlere yönelim, danışanın doğuştan var olan yetenek ve niteliklerini yansıtacaktır. Anlamın kaynakları; kendini keşfetme, seçimler, eşsiz olma, sorumluluk ve kendini aşmadır.

Tedavi protokolündeki temel faktörler; katarsis, terapötik ilişki, danışmanın eğitimi, süreç ve danışanın eylem planını oluşturmasıdır.

Terapötik Teknikler

-Paradoksik Niyet (Kendine uzaktan bakmayı kullanarak)
-Düşünce Odağını Değiştirmesi (Kendini Aşmayı Kullanarak)

Paradoksik Niyet

Problemin, problemden kaçma ya da onunla savaşma takıntısından kaynaklandığı gerçeğine dayanır. Paradoksik niyetin özü korku ve dileğin birbirine zıt olmasıdır. Bir şeye direkt niyetlenmek korkuyu yok eder. Kişi problemi abartarak, onu serbest bırakır. Paradoksik niyet, danışana bir sakinlik ve kaybedilen temel güveni yeniden kazandırır. Aynı zamanda bir alçakgönüllülük getirir.

Düşünce Odağını Değiştirme

Bireyin, bir problem hakkında kendini endişelerinin kapanına kısılmış hissettiği durumlarda, anlamı keşfetmesine yardım eder. Kendini aşma kapasitesini güçlendirme, benmerkezcilik ve aşırı düşüncenin etkisini azaltma amacıyla kullanılır. Danışman, danışanını ilk olarak kendi varlığının anlam ve amacını sorgulamasına yönlendirir.

Kişinin dikkatini, kendisinden öte bir amaca yöneltir. 2 bölümden oluşur: dur işareti(aşırı düşünmeye bir dur der) ve yol işareti(zihni farklı düşüncelere çevirir).

Düşünce odağını değiştirme tekniği bireyin dikkatini nevrotik semptomlarından ya da başarısızlıklarından, hala yeterli bir şekilde işlev görebilen ve yaşamı değerli kılacak amaç ve anlam bulabileceği kişilik alanlarına doğru çevirir. Eğer nevrotik semptomlar varsa düşünce odağını değiştirme dinamik kaçma ve savunma mekanizmalarının üstesinden gelmenin ardından kullanılmalıdır.

Bu yeni yön yavaş yavaş olumlu, ego merkezliden ziyade anlam merkezli bir dünya görüşü yaratır. Genel olarak düşünce odağını değiştirme süreci şu basamaklardan oluşur:
- Aşırı niyet ve aşırı düşüncenin köklerini araştırmak,
- Aşırı düşünce arasındaki bağlantıyı açıklamak,
- Pozitif yöne doğru yöneltmek,
- Anlamlı aktivitelerin alternatif bir listesini oluşturmak,
- Aşırı düşünceye kaçtıkları zaman alternatif listelerine başvurmalarına yardım etmek

Tutumların Biçimlendirilmesi

Tutumların Biçimlendirilmesi, değiştirilemeyen durumlarda kişinin alternatifleri fark etmesini sağlar. Tutumların biçimlendirilmesi, yaşama karşı derin ve doyurucu bir yaklaşım kazanmak için genelde anlam istemini harekete geçirir. Logoterapi tutumsal değerlerin üç değer (yaratıcı, deneyimsel ve tutumsal) arasında en yüksek ve önemli olduğunu öğretir. Tutumların biçimlendirilmesi, tutumların durumlar tarafından değil, kişi tarafından belirlendiğinin farkına varılmasıyla başlar. Bu tekniğin amacı anlamın her durumda bulunabilir olduğu gerçeğine dikkati çekmektir. Herkes en azından Frankl’ın “insan özgürlüğünün sonuncusu” olarak adlandırdığı kişinin tutumunu seçme özgürlüğüne sahiptir. En sert koşulların altında bile, kimse bu özgürlüğü alamaz.

Tutumların biçimlendirilmesi tekniğinin özü “Bazı durumların değiştirilememesine ve anlamsız görünmesine rağmen her durumda anlam vardır (her şerde bir hayır vardır)” tanımında yatar. Danışana “Durumla ilgili olumlu bir şey var mıdır?” ya da “Bu durumda ulaşabileceğin özgürlük nedir?” diye sorulabilir.

Tutumların biçimlendirilmesinde aşağıdaki sıra izlenir:

1) Danışanlar, mevcut durumlarını keşfeder ve yaşadıkları acının nedenini anlar.

2) Acının köklerini arar ve gerçekçi sınırlarının nerede olduğunu görür/anlar.

3) Güçlü yönlerini ve olasılıkları fark eder.

4) Acıyı artıran sağlıksız tutumu fark eder ve değiştirmeye çalışır.

5) Bulguları danışanın farkındalığına getirir ve açıkça bunları tartışır.

6) Hayatın anlamlılığına inancını ve kişisel değerini görmesine yardım eder.

Yardımcı Teknikler: Logoterapi’nin daha az bilinen, anlam sığınağı, hikaye ve metaforları kullanma, logodrama, yönlendirilmiş otobiyografi, dağ sıralaması egzersizi, film egzersizi gibi yardımcı teknikleri mevcuttur.

Hayatınızdaki gerçek anlamı bulmanız adına…

Kaynakça

1) Çolak, T. S. (2014). Affetme esnekliği kazandırmada logoterapi yönelimli grupla psikolojik danışmanın etkililiği. Yayınlanmamış doktora tezi. Sakarya Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü: Sakarya. 

2) Doç. Dr. Mustafa KOÇ (Sakarya Üniversitesi Öğretim Üyesi). Çağdaş Psikolojik Danışma Kuramları Ders Notları. 

Sema KÜSMEOĞLU
Psikolojik Danışman ve Rehber

Bu haber toplam 35921 defa okunmuştur

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum