BERK ÇEŞMELİ
Psikolojik Danışmanlara Nasıl Bakıyorlar?
PSİKOLOJİK DANIŞMANLARA NASIL BAKIYORLAR?
Sevgili okur sever arkadaşım,
Sana hangi yönden sesleneceğimi bilmeyerek çıkıyorum bu kez yolculuğuma. Ortak ettimse sana kendimi ne mutlu bize. Bilim kurgu filmlerindeki uzay yolculuğu gibi bizim yolculuklarımız. Farkında olmadan ilerliyoruz, parça parça ve kapsüllerimizde yer değiştirerek biraz da. Bu yolculuğumuzda Platon’a ulaşamasak da -ki geçen haftalarda bilim adamları ulaştılar- bir stratosfer yapıp geleceğiz seninle.
“Psikolojik Danışmanlar” ve “Psikologlar” insan ve insanın problemleri ile uğraşan benzeri bölümlerde öğrenimine devam eden ya da mesleğinde ilerleyen kişiler hakkında konuşmak istiyorum bu kez.
Dışarıdan nasıl göründüklerini bilmek ister misiniz bu meslek grubundaki insanların. Objektif olarak bakmak istiyorum. Koşulsuz kabul eden, saygı ve empatiyi sağlayan, harika eğitim hatta eğitimler alıp bunları kendi hayatlarında uygulamada sıkıntı çeken insanlar olarak görüyorum. Ünlü bir düşünürün “Bu dahil bütün genellemeler yanlıştır.” şeklinde bir aforizması olduğu bilirsiniz. Bana katılmayanlar bu düşünürü okumaya başlayabilirler. Ben kendi gözlemlerimi aktarıyorum sevgili okur sever arkadaşım. Katılmayan diğer okur sever arkadaşlarım ise DSM IV- TR Tanı Kriterleri kitabında gözlemciden kaynaklanan hatalar bölümüne de göz atabilirler.
Peki toplumdaki insanlar nasıl bakıyor bizlere?
Aslında yaş grubu ve eğitim grubuna göre bu meslek grubundaki insanlara bakışı ayrıntılı bir biçimde açıklayabilirim ancak koşulsuz kabul ilkesini zedelemeden yaptığım genel iki gözlem üzerinde duracağım. Yani: “İşini harika yapan profesyonel insanlar” olarak bakanlar da var. “Allah bilir ayda ne kadar kazanıyor bu ‘herif’ – ‘kadın’ ” diyenler de. Yaşadığımız toplum ya da çevremizden bize saygı gösterilmesini bekliyoruz. Beklentilerimizin bizi ayakta tuttuğunu ancak bir yandan da üzdüğünü bilen insanlar olarak yaptığımız yanlışı bir yerden düzeltebiliriz aslında. Toplumun bize böyle bakışını çoğu zaman “Bunlar cahil insanlar” hatta ideolojik kökene bürüyerek “İşte bu kişiler zamanında da böyle diyorlardı.” şeklinde kendimize yönelik yanlış düşünce ve eleştirileri bu şekilde karşı tarafa ateşli bir ok gibi çeviriyoruz. Hani bizler koşulsuz kabul eden aynı zamanda eleştirilere açık bireylerdik. Mesleğimizdeki etik kurallar mesleğimizde geçerlidir elbet ancak etik konusunu sadece meslekte ve bir takım konularda sınırlı tutan okur sever arkadaşlarıma da Kohlberg’in Evrensel Ahlak İlkeleri dönemini iyice okumalarını önerebilirim.
Peki bizler nasıl bakıyoruz birbirimize?
Açıkçası hem tanıdığım hocalarım, hem bölüm arkadaşlarım hem de sosyal medya hesaplarındaki gruplarda takip ettiğim kişilere baktığım zaman hayretler içinde kaldığım, kuşkusuz saygıyla önünde durduğum insanlar tanıdım, gördüm, gözlemledim. Bölüm adına kendini adamış insanlar gördüm. Önünde saygıyla durduğum insanlar dedim ya, birini anlatayım size. Kendisi bir üniversitede PDR bölümünde öğretim üyesi. Ülke genelinde de PDR alanında çok saygın ve bilgili bir insan. Bunlara rağmen ne zaman bir öğrencisiyle karşılaşsa ne zaman bir öğrencisi onunla konuşsa ya da herhangi tanımadığı bir kişiyle asla önünüze sizin aşamayacağınız setler çekmiyor. Bugüne kadar hiçbir olaya ön yargılı yaklaştığını görmedim. Bugüne kadar kızdığı sinirlendiği bir kişi hakkında yanında kötü konuşan insanları hep susturduğunu gördüm. Düşünsenize sizin en istemediğiniz bir şeyi biri size yapıyor ve ona hala saygılı davranıyorsunuz. Çok garip geliyor değil mi? Net hatırlamadığım bir gündü kendisiyle konuşuyorduk ve neden böyle davrandığını sordum. “Sonuçta o da bir insan” diye cevap vermişti. Böyle davranmak çok mu zor diye düşündüm içimden birkaç dakika. Şu halimle bana dahi zordu. Peki etrafınızda gözlemlediğiniz arkadaşlarınız ve yahut ilk kendinizden başlayın siz nasıl davranıyorsunuz. Size kötü bir şey yapması gerekmiyor. Bölümden bir arkadaşınız ile kendinizi sürekli kıyaslayıp onu alt etmek için her yolu deniyor musunuz? Sürekli o bunu yapmış bende orada olmalıyım diye düşünüp duruyor musunuz? Kendinizi teslim alan bir başka birine mi dönüşüyorsunuz yoksa? Kendinizi nasıl bir yerde görüyorsunuz? Nasıl bakıyorsunuz birbirinize? Aldığınız bir eğitimi yakın çevrenize gittikten sonra mı paylaşıyorsunuz? Bütün bu ve buna benzer soruların cevaplarını bir sorun kendinize.
Demek istediğim aslında insanların ya da sizin insanlara bakışınız değil sevgili okur sever arkadaşlarım. Demek istediğim dünyayı nasıl algıladığınız. Dünyaya nasıl baktığınız. Kendi çizgisini belirlemeyen insanların hep başka çizgilerde yürüdüğünü görürsünüz. Siz kendinizi nasıl görüyorsunuz? Sana, size, bana, bize, hepimize söylemek istediğim bu sevgili okur sever arkadaşım, arkadaşlarım.
Cevapsız birçok soruyla karşılaştığınız son zamanlarda tüm soruların cevabını aramak için uğraşmayacağınızı biliyorum. Uğraşacağınız tek şey kendinizi bulmak olsun. Kendinizi bulduğunuz zaman tüm cevaplara ulaşacaksınız zaten.
Bu kadar eleştirdin sen nasıl davranıyorsun “Sevgili Yazar Sever Arkadaşım” diyecekler elbet olacaktır. Benim de sizden pek bir farkım yok inanın. Çünkü hepimiz bir yaratılmışız ve hepimiz insanız. Bir farkımız varsa o da insan olarak yaratılmamız. Umarım ki insan olarak yaratılan bizler insan gibi yaşamaya devam ederiz.
Bu kadar yaşamak dedik, öyleyse bir şiirden kısa bir bölümle bitirelim yaşamı:
Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
NAZIM HİKMET RAN
BERK ÇEŞMELİ
Psikolojik Danışman Adayı
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.