BETÜL ZENCİROĞLU
Merhamet Can Çekişiyor!
Ruhun can çekişiyor. Acı içinde. Dinmek bilmiyor.”Sıkıntımı bir an olsun unutursam hafifler(!) belki” diyerek açıyorsun televizyonu. Öfkenin, kin ve nefretin zaferi var kanalda. Hiçbir suçu olmadan ölen insanlar var. Şiddet var. Sonra, aniden babanın elindeki gazeteye ilişiyor gözün. Kandırılan gençlerin, dolandırılan ailelerin hikâyesini anlatıyor. Hobbes haklı galiba ‘İnsan insanın kurdudur’ diye de bir kıssadan hisse çıkarıveriyorsun. Sonra masanın üstünde titreyen telefonuna uzanıyorsun. Binlerce kedinin katlinden bahseden bir mail gelmiş, okuyorsun. Daralıyorsun.
Modern çağın kazazedesi sevgili dost, insan insanın kurdu olduğundan değil merhamet eksikliğinden oluyor tüm bunlar. Dünya, merhamet eksikliğinden can çekişiyor. Savaş, nefret, şiddet, ön yargı, tabiatın kirliliği, hayvan katliamları, merhamet mahrumu insanların yaşadığı dünyada çığ gibi büyüyor.
Merhamet; ötekiyle beraber acı çekmek, o mutsuz olursa mutsuz olabilmek, ıstırabını yaşayabilmek, dünyaya ötekinin gözüyle bakarak empati duygusunu başarabilmek demekti. Erıc Hoffer, ‘Merhamet, ruhun panzehiridir; merhametin olduğu yerde en zehirli hamleler dahi nispeten zararsız kalır’ diye yazmıştı. Sevgili dost; ruhundaki acılara, iç sıkıntılarına merhamet ile şifa bulabilirsin. Aslında merhamet zaten insanın genetik kodlarında var olan bir duygu. Mesela yeni doğan bir bebek, başkasının ağlayışına hemen tepki veriyor. ‘ Bazı araştırma verilerine göre 1. Ve 2. Dünya Savaşlarında askerlerin sadece %20si yüzlerini görebildikleri birine ateş edebilmiş, %80i ise edememişti. Buradan çıkarılan sonuç ise bir başkasını öldürememenin insanın ruhuna kodlanmış olduğudur.’
Narsizmin de eseri olduğumuz bu günlerde kendimizden önce başkasının hislerini hissedebilmek, acısını paylaşabilmek, merhamet ile yardımda bulunmak bu topraklarda sevginin karış karış dolaşacağı anlamına geliyor.
Neşat Ertaşın da dediği gibi “Kalpten kalbe giden bir yol vardır”. O yolu bulabilmek için hissetmek gerek. Hissetmek için dinlemek… Kulakla değilse bile gözlerle, gözlerle değilse bile kalple dinlemek… Sonra da eylemsi bir harekete geçmek… Mesela, komşusu açken tok yatan bizden değildir anlayışıyla aç olan komşunu bilip; ona bir kap yemek ikram etmek, yolda yürürken mülteci bir teyzeye gülümseyerek ‘kardeşçe’ yaklaşabilmek, dertli birinin ellerini tutmak sırtını sıvazlamak, fırından aldığın sıcacık ekmeğinle evine doğru giderken yarısını da oyun oynayan çocuklarla paylaşabilmek. Ve tabi en başta; açtığın televizyona, okuduğun gazeteye - maile yani o ıstırap dolu yaşantılara yüzünü çevirmeyerek sevgili dost. Merhameti yüreğinde, gözlerinde yaşı hissedene dek bak ve gücün hakkına karşı hakkın gücü için eyleme geç!
Betül ZENCİROĞLU
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.