HAVVA MERVE BEKTAŞ
İnsan Niçin Psikolojik Danışman Olmayı Seçer?
Yaşamını, diğer insanların problemlerini dinleyerek geçiren bir uzman, o problemlerden etkilenir mi?
İNSAN NİÇİN PSİKOLOJİK DANIŞMAN OLMAYI SEÇER?
White ve Franzoni (1990) psikiyatristlerin, psikologların ve psikoterapistlerin psikolojik sağlığını inceleyen araştırmaların, bu meslek gruplarında toplumun genelinden daha yüksek düzeyde depresyon, kaygı ve ilişki problemlerine rastlandığını ortaya koyduğunu belirtir. Hatta uzman düzeyindeki psikolojik danışmanların bile toplumun genelinden daha fazla “psikolojik rahatsızlık belirtisi” gösterdiklerini saptamışlardır. (aktaran Hackney, Cormier, 2008, ss. 14)
Gelin bu bilgiden yola çıkarak kuramcıların hayatlarından yakalayacağımız ipuçlarıyla kuramları arasındaki bağlantıları inceleyelim.
PSİKOLOJİNİN BABASI: FREUD
Sigmund Freud, üniversitede bir hocamız bize Freud’u kendinizden daha iyi bileceksiniz derdi. İlk olarak kendimizden daha iyi tanımamız istenen, psikolojinin mihenk taşı Freud’un hayatına bakalım.
Freud, sekiz çocuklu bir ailenin ilk çocuğudur. Oldukça otoriter bir babaya sahiptir. Maddi durumu çok da iyi olmayan ailesiyle, kalabalık bir apartman dairesinde yaşamasına rağmen, ailesi ona diğer kardeşlerinden daha özel imkânlar sağlamış ve bu durum kardeşleri tarafından çok da sevilmeyen bir abi olmasına sebep olmuştur. Yahudi düşmanlığına maruz kalmıştır. Ne tesadüftür ki başta yakın çalışma arkadaşları sonra –görüş ayrılıkları sebebiyle- düşmanları olacak olan Adler ve Jung da Yahudi’dir.
İlginçtir ki “kokain” tıpta Freud sayesinde kullanılır olmuştur. Freud bu buluşla popülerliği beklerken, istemeden de olsa bir meslektaşının ünlenmesine katkıda bulunmuştur. Sonrasında Freud tıp fakültesinden arkadaşı Bruer ile histeri üzerinde çalışmaya başlamıştır. İlk zamanlar hipnoz ve katarsis üzerine yoğunlaşırken sonradan hipnozun yetersiz olduğunu düşünmeye başlamış ve psikanalitik metodun önemli tekniklerinden biri olan serbest çağrışımı bulmuştur.
Freud serbest çağrışım yöntemiyle bastırılmış hatıraların çoğunu cinsel konularla ilişkilendirdi. Freud’un çocukluğundan beri rüyalarını kaydettiği ve yorumladığına dair bilgiler bulunmaktadır. Kuramı sayesinde içgörü kazanan Freud, babasına olan düşmanlığının sebeplerinin yanı sıra çekici, sevgi dolu annesine duyduğu çocukça cinsel duyguları da fark etti. Sonrasında hastalarını gözlemleyerek kuramının klinik temellerini atmıştır. Cinsellik, ölüm, libido, bilinçdışı üzerinde çokça durduğu kavramlar olmuştur. Freud 1939 yılında çene kanseri sebebiyle çektiği acılara dayanamayarak ötenazi yoluyla yaşamına son verdi.
(Freud ile ilgili daha detaylı bilgi için, internette kolayca bulabileceğiniz, Freud’un hayatının anlatıldığı belgeseli izleyebilirsiniz.)
ADLER VE GETİRDİĞİ KAVRAMLAR
Alfred Adler, sekiz çocuklu bir ailenin ferdidir. Erkek kardeşinin çok genç yaşta ölmesiyle ölüme ilişkin farkındalığı çok küçük yaşta oluşmuştur. Kendisi de dört yaşındayken zatürre sebebiyle ölümle burun buruna gelmiştir. Adler’in doktor olma isteği bu zamana dayanır.
Çocukluk dönemindeki hastalıkları sebebiyle annesi tarafından şımartılmıştır. Ancak kardeşinin doğumuyla adeta tahtı elinden alınmıştır. Büyük kardeşiyle ilişkisi de onun her zaman sağlıklı ve güçlü, kendisinin hastalıklı olması sebebiyle oluşan kıskançlıkla kötüye gitmiştir. Tüm bunlar göz önüne alındığında Adler’in doğum sırası ve sosyal ilginin hayatımız üzerindeki etkisini göz önüne seren ilk kuramcı olması şaşırtmamaktadır.
Yaşamının bir kısmı çocukluk zayıflıkları ve aşağılık duygusunu aşmak için verdiği çabayla geçti. Eğitim hayatında da öğretmeni babasına, Adler’in ayakkabı tamircisinden başka bir şey olamayacağını, söylemesine rağmen Adler çok çaba sarf ederek önce sınıf birincisi oldu, sonra da tıp eğitimi aldı. Kuramında herkesin eksiklik duygusu ile doğduğunu ancak bunu aşağılık ya da üstünlük duygusunna çevirmenin bizim elimizde olduğunu belirtir.
FRANKL VE ANLAM ARAYIŞI
Viktor Frankl, bu başlık için verilebilecek en iyi örnek Frankl’inin hayatıdır. Zira kendisi 1942’den 1945’e kadar anne-babasının, kardeşinin, eşinin ve çocuklarının öldüğü Auschwitz ve Dachau’daki Nazi toplama kamplarındaki korkunç yaşantılarını yapıcı yönde kullanmış ve hayata bağlılığını sürdürmüştür.
Frankl klinik uygulamalarında varoluşçu yaklaşımı geliştirmeye başlamışsa da, Nazi kampındaki yaşantıları kuramı destekleyen acı deneyimler elde etmesini sağlamıştır. Varoluşçu filozof ve yazarların ifadelerini kişisel olarak yaşamıştır. Misal, her durumda mutlaka bir seçeneğimiz vardır, görüşü bunlardan biridir.
Frankl, en kötü durumda bile aklımızın bir yerinde ruhsal özgürlüğümüzü ve bağımsızlığımızı saklı tutabileceğimize inanır. İnsanların ellerinden her şeyin alınabildiğini ancak, “bireyin davranışlarını ve kendi yolunu seçme özgürlüğünün alınmayacağını” söyler. Frankl’e göre insan olmanın özü yaşamın anlamının aranmasında yatmaktadır.
KAYNAKÇA
(Frankl’ın Nazi kamplarındaki yaşantısını ve kuramını anlattığı “İnsanın Anlam Arayıışı” kitabında daha detaylı bilgi edinebilirsiniz.)
Corey, G. (2008). Psikolojik Danışma Kuram ve Uygulamaları (T. Ergene, Çeviren). Ankara: Mentis Yayıncılık. (Orjinal eser 2005 yılında basılmıştır)
HAVVA MERVE BEKTAŞ